Şap hastalığı ülkemizde sık sık görülen viral bir enfeksiyondur.  Ağız, ayak ve memelerde yaralarla ortaya çıkar. Önce kabarcıklar kendini gösterir.  Kabarcıklar sıyrılarak yaraya dönüşür.

Şap hastalığı bugünlerde ülke boyutunda görülüyor.  Sık sık hayvan pazarlarının kapatıldığı haberlerini duyuyoruz.  En kötüsü aşılı sığırlarda da hastalık görüldüğü söyleniyor.  Böyle bir durum birçok kimsenin aklına “suş değişikliği” ihtimalini getiriyor.

Şap virusunun yedi tipi olduğu, bunların da 60 alt tipi bulunduğu bilinir. Yedi tipin daha çok Afrika’da görülen Sat1-2-3 tipleri ülkemizde görülmese de A.O tipleri sıklıkla görülmektedir.  Bazı yıllar Asia tipleri de görülmüştür.

Şap hastalığı, sığırcılıkla uğraşanları zarara uğratan, sığırcılığa yatırım yapanların hayal kırıklığına uğramasına sebep olan, dış ticaretimize engel olan bir hastalık olup, en çok hayvan hareketleriyle yayılmaktadır.  Birçok bulaşma yolu vardır.  En önemli bulaşma yolu kuluçka dönemindeki hayvanların virusu aktarmasıdır.

İnkubasyon (kuluçka) dönemindeki bir hasta sığır, henüz klinik olarak belirti göstermediğinden, dış bakıda sağlıklı görülebilir.  Ancak, salyasında virus vardır.  Kuluçka dönemi 2-14 gün arasında süren hastalık, belirti göstermeye başladığında ise iş işten geçmiştir.

Kış aylarında hastalık daha hızlı yayılır.  Güneş ışığına maruz kalmayan virus dışkıda 6 ay, salyada 2 hafta, sütte 9 gün canlı kalabilir.

Aşılı sığırların da hasta oldukları söylendiği için, suşun kendini yenilemesi, yeni suşların ülkeye girmesi, tam bir bağışıklığın sağlanamamış olması ihtimallerine karşı bio-güvenlik kurallarının eksiksiz uygulanması her koşulda şarttır.  Sürüye aşı yapılmış olması bio-güvenlik uygulamalarının ihmal edilmesini gerektirmez.  Bio- güvenlik uygulamaları sürüye yeni hayvan girişinin yapılmamasını, karantinayı, her türlü yem, insan, malzeme girişinin kontrollü olmasını içeren bir dizi önlemdir.  Dezenfeksiyon işlemlerinin yapılması başlıca koşuldur.

Şap hastalığının viral etkenli olması dolayısıyla doğrudan bir tedavisi yoktur.  Buzağılar ölebilir.  İnekler, dana ve düveler kötü şekilde etkilenirler.  Sığırların direncini yüksek tutmak, ağız, ayak ve memelerdeki yaraların ise başka mikroplardan etkilenmesini önlemek gerekir.

İkincil mikroorganizmaların açılmış yaralardan girmesini önlemek için antiseptik ve antibiyotikler kullanılabilir.

Hayvan sahiplerinin, hayvan nakli yapanların insiyatifiyle şap hastalığı çözüme kavuşturulamaz. Şap hastalığının ilk kez duyulması ile birlikte hızlı, sert ve etkin önlemler alınmalıdır.  Önlemi alacak olan devlet kuruluşlarıdır.  Her şap hastalığı çıkışında yayılmasının önlenemediği ortadadır.  Bugüne dek yapılan uygulamaların başarılı olmadığı açıktır.  Önlemler derhal yürürlüğe konulmalı ve kararlı olunmalıdır.  En doğru önlem; mezbahaya sevkler hariç, geviş getiren hayvanların naklinin hastalık sönünceye kadar kesin bir şekilde durdurulmasıdır.  Bu kararı devlet kuruluşları alıp, eşgüdüm ile yürütmelidir.

Mezbahaya gitmeleri dışında hiçbir geviş getiren hayvana orijin sertifikası, veteriner raporu, yol belgesi verilmemeli, nakil yasağı şiddetle savunulmalıdır.  Köklü önlemler alınmadığında sonuçların ne olduğu yıllardan beri ortadadır ve sürpriz değildir.

Hiçbir önlem kişilerin insiyatifine, bilgisine bırakılmamalıdır.

Aşıların çıkan hastalık suşlarıyla ve alt tipleriyle uyumlu olup olmadığı süratle gözden geçirilmelidir.

Şap hastalığıyla yıllardan beri uğraşan ülkemiz insanları halen hastalığın yayılmasına yardım etmektedirler.

Ne kadar anlatılsa da inkubasyon ( kuluçka) döneminde hastalık taşıyan sığırların ülke çapında nakliyeleri ve hatta hastalık belirtisi gösterenlerin bile ülke çapında nakliyeleri önlenememiştir.  Eğer önlendiği düşünülüyorsa, var olan durum tersini göstermektedir.  Şap hastalığı çıktığı anda reaksiyonun hızlı ve etkin olması bugüne kadar yaşananların tekrar edilmemesi açısından önem taşır.  Hastalık söndükten sonra bile sığır nakillerinin yasağına bir süre daha devam edilmelidir.