Bu başlık aslında sütçü sığır yetiştiriciliği yapan işletmelerde sürü yönetiminin özetidir.  Reprodüksiyon’u yani üremeyi mastitisle mücadele ve hayvan besleme tekniklerini ifade eden bir kısaltmadır.  Bir süt sığırcılığı işletmesinde üzerinde durulması gereken üç ana konuyu belirtir.  Üreme, mastitisle mücadele ve beslemenin birbiriyle de yakından ilgisi vardır.  Çiftlikte bunlar yönünde çalışma yapılması başlıca koşuldur.

Üreme, başka bir deyişle ineğin döl tutması, gebe kalması ve sağlıklı bir buzağı doğurması işletmenin devamlılığını sağlayacaktır.  Üreme konusunda problem yaşamamak için enerji eksikliği olmayan, dengeli, kalsiyum eksikliğinden koruyan, asidoza yol açmayan bir rasyon gerekir.  Ancak; bu söylendiği kadar kolay değildir.  İneklerin genetik olarak verimleri arttıkça rasyon düzenlemek ve uygulamak kolay olmamaktadır.  Öte yandan sıcaklık stresinin önlenmesi yönünde ineklerin serinletilmesi, uygun barınak ve konfor konusuna da önem verilmesi gerekir.  Özellikle gebeliğin son günleriyle, lohusalığın ilk günlerinde ineklere özen gösterilmesi, yem katkılarıyla “profesyonel yardım”yapılması, kuru dönemde vücut kondisyonunun sıkı takibi üzerinde durulması gereken noktalardır.  Doğum sonrası inekleri izleme programı son yıllarda ABD’de başarıyla uygulanan bir yöntem olmuştur.  Bu yöntem aslında bir “koruyucu hekimlik” olup işletmelere, onların hesaplamalarına göre, 200-300 dolar civarında para ve ayrıca zaman kazandırmaktadır.  Doğum sonrası izleme programı gizli kalsiyum eksikliğini, ya da başa gelebilecek metritis, ketosis, şirdenin yer değiştirmesi gibi problemleri önleyebilir.  Aynı zamanda ineğin tekrar döl tutmasını büyük ölçüde garanti altına alır.  Doğumu takip eden 10-15 gün boyunca ineğin her gün aynı saatte vücut ısısı ölçülür.  Normalse bir şey yapılmaz düşükse ve yüksekse müdahale edilir.

REP-MA-NUT kısaltmasının ikinci bölümü mastitisle mücadeledir.  Başka bir söyleyiş tarzıyla “mastitis yönetimi” diyebiliriz.  Süt sığırcılığı yapan işletmelerin en büyük sorunu olan meme yangılarını önleyebilirsek inekler daha uzun ömürlü, daha verimli olacakları gibi, üretilen sütler de daha kaliteli olacaktır.  Ön daldırma ve son daldırmanın önemine inanmak gerekir.  Kuru sağım tekniğini öğrenmek ve kullanmak, yemlere meme dayanıklılığını arttırıcı katkılar ilave etmek, meme ile başına dert açabilecek mikropları tanıştırmak yani aşılama yapmak, sağım esnasında temizlik, vakum gibi kurallara uymak mastitisle mücadelede başarıyı sağlayacaktır.

Yapılan araştırmalarda mastitis ile döl tutmama arasında yakın ilişki olduğu ortaya konulmuştur.  Mastitis oranı yüksek olan işletmelerde döl tutmama, ineğin boş kaldığı günlerin uzaması gibi problemlerin de fazla olduğu gözlenmiştir.  Araştırmacılar vücudun meme yangısıyla yaptığı mücadelenin üreme hormonlarına ters yönde etki ettiklerini, mikroorganizmaların vücuda saldıkları toksinlerin embriyonun gelişimini bozduğunu ya da yumurta üreten hücrelerin aktif hale gelemediğini ifade ederek mastitisin döl verimini olumsuz etkileyen bir hastalık olduğunu bildirmişlerdir.  Görüldüğü ve önceden söylendiği gibi REP-MA-NUT kısaltmasındaki üreme, mastitisle mücadele ve besleme birbiriyle ilişkili konulardır.  Eğer selüloz, enerji, protein, vitamin ve mineral yönünden ihtiyaçları tam karşılanamamış ineklerimiz varsa döl tutma ve mastitis problemlerimizin olması da kaçınılmazdır.

Besleme deyince akla rasyon, rasyon deyince de akla “oranlar” gelir.  Kaba yemin kesif yeme oranı, iyi kaliteli selülozun yemdeki oranı, enerjinin proteine oranı, kalsiyumun fosfora oranı gibi oranlar uygun yem formülünün temelini oluşturur.  Çok çeşitli problemlerle karşılaşılabileceği gibi, ülkemizin en önemli sorununun kaliteli kaba yem olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.  Kaliteli kaba yem olarak bilinen yonca ve silajın da gerçekten “kaliteli” olması büyük önem taşır.  Geç biçilmiş, kartlaşmış yonca ile, erken biçilmiş, kötü yapılmış, kuru maddesi düşük, kızışmış silajların rasyona konulmuş olması da belki kağıt üzerinde bir gönül rahatlığı sağlasa da inek üzerinde kötü etkiler yapacaktır.  Diyelim ki becerdik, süt veren ineklerimizi samandan kurtardık, yerine yonca ve silaj koyduk.  Böyle olduğunda acaba “ineklerimiz artık iyi besleniyor” diyebilir miyiz? O zaman sıra yoncanın veya silajın kaliteli olup olmadığına gelecektir.  Çiftliklerde samandan kurtulalım derken, şimdi de inekleri zehirleyecek derecede kızışmış, kötü fermente olmuş silajlarla, ya da sapı kalmış, yapraksız, geç biçilmiş, selüloz özelliğini yitirmiş yoncalarla karşılaşıyoruz.  Kağıt üzerindeki rasyonlar bizi yanıltabilir.  Önemli olan ineğin verdiği bilgilerdir.

İnekleri iyi gözlersek, yem yemeleriyle, geviş getirmeleriyle, döl tutmalarıyla, yatmalarıyla, gezmeleriyle bize bir şeyler ifade ederler.  Yeter ki onların verdiği işaretleri iyi algılayabilecek derecede gözlem yapmayı ve değerlendirmeyi becerelim.