Buzağıların ishalden sonra gelen ikinci önemli sorunu öksürüktür. Öksürük aslında bir belirtidir. Hastalığa ‘’Enzootik pneumoni’’, ‘’ buzağı pneumonisi’’ adı verilmekte olup, bazı araştırmacılar tarafından ‘’buzağıların viral pneumonisi’’ de denilmektedir. Özetle hastalığa ‘’zatürre’’ veya ‘’buzağıların solunum yolu enfeksiyonu’’ diyebiliriz.

Hastalık birçok etkenin bir araya gelerek oluşturduğu bir sorundur. Yani multifaktöriyel (çok etkenli) bir hastalıktan söz ediyoruz.

Hastalığın hazırlayıcı sebepleri her zaman strestir.

Büyüklerle aynı yerde barındırılan, amonyak dolu, nemli, sıkışık, kalabalık damlarda tutulan buzağılar stres altındadır ve enzootik pneumoniye yakalanma riskleri yüksektir. Nakliye, besleme hataları, düşük kaliteli buzağı maması ile besleme, susuzluk, ani hava değişiklikleri, aşırı soğuk, altlık materyalinin olmaması, kuru ve temiz olmayan ortamlar hastalığın hazırlayıcı sebepleridir.

Enzootik pneumoni, işletmelerin koruyucu hekimlik ve sürü yönetimi konularında sorunları olduğunu gösterir.

Hastalık durgunluk, iştahsızlık, öksürük, sık soluma, burun akıntısı, solunum güçlüğü ve zayıflama ile ortaya çıkar. Yetiştiriciler arasında ‘’karnını dövüyor’’ diye tanımlanan diyafram ile soluma şekli tipiktir. Başta ateş yüksektir. Fakat vücut sıcaklığı daha sonraları normal veya normalin altında bile ölçülebilir. Bazen hastalığın ishal ile birlikte seyrettiği gözlenir.

Stres faktörlerinin hazırladığı ortamdan virüsler yararlanarak hastalığı oluştururlar. IBR, PI3, BRSV başlıca hastalık etkeni olan virüslerdir. Reovirüs, adenovirüs, rhinovirüs ve enterovirüsler de işe karışırlar. Bazı vakalarda BVD virüsü de işin içine girer.

Ne yazık ki sorun daha da ileri boyutlara geçer. Virüslerin ardından bakteriler de hastalık yapıcı etkenler olarak devreye girerler.

 Pasteurella multocida, Mannheimia haemolytica, Haemophilus (Histophilus) somni, Mycoplasma bovis, Clamidya (Clamydophila) ve Trueperella pyogenes gibi bakteriler virüslerin açtığı yoldan ilerleyerek alt solunum yoluna ve akciğerlere yerleşirler.

Akciğerlerin hava keselerine (alveoller) öncelikle kan dolar, halk tabiriyle kan oturur. Yani fibrin alveollerin içini doldurur. Giderek, yangı ve irin yapıcı bakterilerin etkisiyle akciğer harap olmaya ve hatta sönmeye başlar. Mikroorganizmalar çoğalıp toksinlerini salgıladıkça bölgeye gelen leucocytler (akyuvarlar) bu toksinler tarafından imha edilirler. Böylece durum vahim bir hal alır.

Bakterilerin, özellikle Pasteurella, Mannheimia gibi bakterilerin leucotoksik ve sitotoksik (Löykositleri ve dokuları yıkımlayan) etkisiyle buzağının durumu kötüleşir. Hastalığın şiddetlenmesi ile buzağılarda %20 oranında ölüm söz konusu olabilir. Hastalığın aniden başlaması, buzağının ‘’karnını dövmesi’’ çok belirgin olup, uzaktan bile teşhis koyulabilecek kadar kesin belirtilerdir. Fakat, tabii ki kesin teşhis otopsi ya da laboratuvar tetkikleriyle konulur.

Buzağıların solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisi çok zordur. Uğraştırıcıdır. Sonu belirsizdir. Aslında tedavisi olmayan bir hastalık olarak tanımlayabiliriz. Hastalık ortaya çıktıktan sonra antibiyotiklerle tedavi şansı denenir.

Diğer yandan tedavi edilenlerin bir kısmı, tahminen %25’lik bölümü nükseder. Buzağılar tedavi sonucunda kurtulsalar bile normal gelişmelerini gösteremezler. Buzağılar ölmeseler dahi kayıptır.

Buzağı pneumonisinin çözümü koruyucu hekimlik ve sürü yönetimi ile mümkündür. Bunu ‘’aşılama yap, koşulları düzelt’’ şeklinde özetleyebiliriz.

Buzağıların önemli streslerinden biri de ‘’sütten kesme dönemi’’ stresidir.

Buzağının süt içen yavru olmaktan çıkıp, yem yiyen dana olması için doğru bir besleme programı ile sütten kesilmesi şarttır. Hatta son birkaç gün sütten kesilmeye yardımcı olabilecek yem katkıları verilerek stresleri önlenmelidir.

Besleme hatalarının önlenmesi için, enerji, protein, mineral, izmineral eksikliklerine yol açmayacak şekilde besleme yapılmalıdır.

Düşük kaliteli buzağı mamalarından uzak durulmalı, aşılar annelerden başlamak üzere rapelli (tekrarlı) olarak eksiksiz bir şekilde yapılmalıdır. Hasta olan buzağının, tedavi edilse bile, akciğerlerinde geri dönüşümsüz hasarlar kalabileceği akılda tutulmalıdır.

Böyle buzağılardan işe yarar besi danası veya iyi bir düve elde edemeyeceğimizi bilmeliyiz. Doğum olur olmaz sistemli, doğru bir kolostrum (ağız sütü) yönetimi en önemli koşuldur. Nakliye ve her türlü yer değiştirme halinde mutlaka bir stres giderici uygulama yapılmalı, sıkışık, kalabalık ortamlardan kaçınılmalıdır. Nemli, amonyak dolu damlara mutlaka bir çare bulunmalı, buzağılar, büyüklerden ayrı, kuru ve temiz yerlerde barındırılmalıdır.  

Kuru dönemde annelere parazit mücadelesi yapılmalı, özellikle kıl kurtları (yuvarlak kurtlar) yönünden annelerin ilaçlanmasının önemi bilinmelidir.