Lex Carter
IDAHO-ABD
(Ocak 2008)

Türkiye’de sadece bir hafta kalmış olduğum için etçi ve sütçü sığır endüstrisi hakkındaki sınırlı bilgilerime dayanarak sonuçlar çıkarmanın adil olmadığını özellikle ilk başta vurgulamak isterim. Bu durumun akılda tutulması ile, sınırlı tecrübelerime dayanarak izlenimlerimi anlatma girişiminde bulunacağım.

Süt Sığırcılığı Endüstrisi
Türkiye’deki sütçü sığır endüstrisi çok çeşitlilik gösteriyor, bir ve iki inekli aile işletmesinden, geniş modern serbest yataklı çiftliklere kadar değişiyor. Diyarbakır’da durduğumuz küçük köy, zamanın 100 yıl gerisinde kalmış gibiydi. Çoğu ailenin bir veya iki süt ineği vardı ve üretimin çoğunu kendileri tükettiği, sattığı veya komşularıyla başka ürünlerle değiş tokuş yaptığı görülüyordu. Sığırların bazıları melez idi, yerli sığırlarla Holstein’ın bir kombinasyonu idi. Yerli sığır popülasyonu içine Holstein genetiğinin aşılanmasıyla üretim şartlarında birçok ilerleme kaydedildiği açıktı.

Erzurum’da ziyaret ettiğimiz büyük üniversite sütçü çiftliği A.B.D’deki modern sütçü işletmelerinin birçoğuna benziyordu. Holstein ve Brown Swiss sığırları yeterli beslenme ile iyi kalitede görünüyordu. Yeni tesisteki inek konforuyla ilgili bazı problemler olacağını tespit ettim. A.B.D.’de geçen 50 yıl içinde inek konforu, inişli çıkışlı olarak ileriye taşındı. Çok deneme ve hatalarla zor bir yoldu, ama bilimin ilerlemesi endüstrinin ileri taşınmasında gerçekten çok yardımcı oldu. Umarım Türkiye’deki üreticilerin, bu konuda var olan bilgi bolluğunun avantajını kullanarak, bizim deneme ve hatalarla öğrendiklerimizi öğrenmeleri 50 yılı almayacaktır.

Etçi Sığır Endüstrisi
Türkiye’de gerçekten uzmanlaşmış etçi sığır endüstrisi olmadığı görülüyor. Et sığırcılığı süt endüstrisinin bir yan ürünü olarak varlık göstermektedir. İki ticari açık besi çiftliğinde gördüğümüz tüm sığırlar sütçü kökenli boğalardı. Çoğu doğrudan Holstein, Brown Swiss veya muhtemelen Almanya’dan gelen Holstein Friesian ırkı gibi göründü. Her iki açık besi çiftliğindeki yönetim ve sığırların iri boyutta olmalarından etkilendim. Elde edilen etin genel markette satılmakta olduğu ve et kalitesinin bir mevzu olmadığı aşikar idi.

Açık besi çiftlikleri hakkında yapacağım tek gözlem biraz aşırı yapılanmış olmasıdır. A.B.D.’de görebileceklerinizle karşılaştırıldığında çimentoda ve tesiste aşırı yatırım yapıldığı anlamındadır. A.B.D.’de sığırlar toprak zemin üzerinde hiç barınak olamadan yetiştirilirler. Bu şekilde küçük yatırımlarla büyük açık besi çiftlikleri yapılmasına olanak sağlar.

Türkiye’de etçi sığır endüstrisinin gelişiminde harika bir fırsat olduğunu düşünüyorum. İlk adımda, kaliteli et için talep yaratmak gerekir. Bu, restoran ticaretiyle başlayabilir ama eminim super marketlere hızlıca taşınabilir. Talep bir defa kabul ettirildiğinde, talebi karşılayabilmek için üretim modelinde değişiklikler gerektirecektir. Sığırların erken zamanda kesilmesi gerekecektir. Boğaların kastre edilmesini ve farklı kalite standartlarına ulaşması için yerli sığır popülasyonuna farklı ırkların katılmasını öneririm.

A.B.D.’deki Angus gibi ana etçi sığırların Türkiye’de yaşayabileceği konusunda pek çok kez düşüncem soruldu. Angus sığırlarının Türkiye’deki değişken iklim şartlarında yetişebileceğinden şüphem yoktur. İklimin, A.B.D.’de olduğundan daha değişken olduğunu sanmıyorum; bununla beraber sürü yönetim pratiklerinde farklılıklar olabilir. Düzgün döl verimini sağlamak için yeterli beslenme yapılmalı ve yerli sığırlarla karşılaştırıldığında daha iyi bir parazit mücadele programı uygulanmalıdır.

Son söz olarak; yüksek kalitedeki markalı et ürünün geleceği parlaktır. Bu tip et üretmek ve satmak fırsatını elde etmek isteyen, besicilikte yönetim değişiklikleri yapmaya gönüllü olan girişimciler için bu iş fırsatı bir altın madeni gibi olacaktır.

Konuyla ilgili sunum için tıklayınız.