Süt sığırcılığı yapan işletmelerde yemlemenin önemi verimle, verimlilik ömrüyle birebir ilişkilidir.  Verim deyince süt miktarı ve süt yağı oranı akla geldiği gibi, buzağı verimi yani döl tutma konusu da akla gelmelidir.  Diğer yandan sürüden çıkarma gerekçelerinin arkasında ise, yine “besleme yanlışları” nın olduğu bilinmektedir.

İneklerin beslenmesinde önce, buzağıların beslenmelerine biraz değinmek de yarar vardır.  Ülkemizde yapılan hataların başında buzağılara az süt (veya az buzağı maması) verilmesi gelmektedir.  Bir buzağıya vücut ağırlığının %20 si kadar süt verilmelidir.  Bu miktar bizde %10 da tutulduğu için, besleme programına bir hata ile başlıyoruz.  ABD’de yapılan çalışmalarda buzağıya daha çok süt verilmesinin ilk laktasyondan başlamak üzere daha çok süt veren düve ve ineklere sahip olmanın başlıca yolu olduğu ortaya konulmuştur.  Buzağılar kendilerine verilen fazla sütün (veya buzağı mamasının) parasını daha ilk laktasyonda 4 kat fazlasıyla geri ödemekte olup, ek olarak, daha sağlıklı olmaktadırlar.  Süt artışı ile ilgili karşılaştırmalı çalışmalar günde 4-5 litre süt (veya buzağı maması) alan buzağılarla, günde 8-10 litre süt alan buzağılar arasında yapılmış ve sütteki artışın ikinci ve üçüncü laktasyonlarda da sürdüğü gözlenmiştir.  Artış miktarları 454 kg ile 1403 kg arasında değişmiş ve çok süt içenler lehine olmuştur.  Bu yararların yanı sıra, bu buzağılar ileride daha iyi döl tutma, daha çok canlı ağırlık artışı, daha çok süt yağı ve süt proteini, aşılamalardan sonra daha pozitif reaksiyonlar gibi avantajlar sağlamıştır.

Günde 8-10 litre sütü üç öğüne bölerek buzağılara uygun şekilde içirmenin yararları çalışmalarla ortaya konulmuştur.  Bu arada sürekli gelen itiraz ” ishal” konusudur ki, her yumuşak dışkı ishal değildir.  Altmış günlük bir periyodda 4 litre süt içenle, 10 litre süt içen buzağı arasında 20-25 cm boy farkı gözlenmiş, ayrıca aşılamaları takiben kandaki antikor titreleri daha yüksek bulunmuştur.

Süt ineklerinin beslenmesi deyince akla öncelikle rasyon gelmektedir.  Aslında rasyon tek başına bir şey ifade etmez. Kağıt üzerindeki rasyon, ineğin önüne koyulan rasyon ve ineğin tükettiği rasyon diye üç çeşit rasyon olduğu ve sonuncusunun bizi ilgilendirdiği biliniyor.  Burada önemli olan rasyonun hazırlanması değil, ineğe tükettirilmesidir.  Bu konuda her zaman bazı engeller ortaya çıkar ve bizi başarısızlığa sürükler.  Başarısızlığın sebeplerini şöyle sıralayabiliriz;
Sıcaklık stresi, asidoz, yemlik mesafesinin yeterli olmaması, mikser vagonların (yem karıştırma römorklarının) yanlış kullanılması, silaj kalitesi, sinekler, kuru dönemde düvelerle büyük ineklerin aynı yerde karışık halde bulundurulması, yetersiz su temini.

Sıcaklık stresinin asidozla, asidozun ayak hastalıkları ve rahim iltihapları (metritis) ile yakın ilişkisi bilinmektedir.

Yemlikte ise inek başına 70 cm mesafe hesaplanmalıdır.  Daha önceleri 60 cm olarak önerilen bu mesafenin 70 cm olması gerektiği, yine çalışmalarla ortaya konulmuştur.  Çok iyi bir rasyon hazırlanmış bile olsa, ısı stresi, konforsuzluk, eksik yemlik mesafesi gibi sorunlardan dolayı inek bu rasyonu tüketemezse, yapılan rasyonun bir anlamı kalmaz.

İki önemli konu yıllarca anlaşılamamış, anlaşıldığı zaman ise, yanlış anlaşılmıştır.  Bunlardan biri silaj, diğeri karıştırma vagonlarıdır.  Silaj çok kaliteli bir yem olduğu halde, bazen “zehir ” haline de gelebilir.  Silajın hazırlanışı ne kadar önemliyse, sunulması da o kadar önemlidir.  Üretici dostlarımıza ” silajın var mı” diye sormak yeterli değildir.   Silaj ne kalitededir ve ne şekilde sunuluyor? Bunu saptamadan silajlı bir rasyon yapmak tamamen yanlıştır.  Özellikle açıldıktan sonra iyi korunmayan silajların yararı olmayacağı gibi, zararı olacaktır.

Diğer konu karıştırma ve dağıtma römorkları olup, yanlış kullanılma sonucu özellikle “selülozu etkisiz hale getirme”  gibi kötü bir işleve sahip olabilirler.  İşletme için iyi bir yatırım ve besleme aracı olan karıştırma vagonları birdenbire işletme için “kötü” bir alet haline gelebilirler.

Sinekler ise ineklerin rahatsız, konforsuz olmasına sebep olurlar.  Sinekli ahırlarda inekler daha az yerler, daha az yatarlar, daha az su içerler.  Birbirlerine daha çok sokularak ve ayakta kalarak sineklerden içgüdüsel olarak korunmaya çalışırlar.  ABD’de yapılan çalışmalarda sineklerle metritis arasında çok yakın  ilişki olduğu ortaya konulmuştur.  Yemi ineklerin önüne koymak değil, yemi yedirmek önemlidir.  Bunu engelleyen her koşul ” yemleme hatası” olarak karşımıza çıkar.  İki konuda ülkemizde başarısızlığa uğradık.  Birincisi  “açık büfe”, ikincisi ” artmayınca yetmez” kuralı.  İneklerin önünde günün her saati yem bulunmalıdır.  Yemliğe giden bir inek ” ağzı boş” dönmemelidir.  Yem “açık büfe” kuralına göre az ve sık dağıtılmalı, hiçbir zaman yemlik boş kalmamalıdır.
Tabii, ineklerin reddettiği  ” uzun saplar” ise bizi halen yemlikte yem varmışçasına yanıltmamalıdır.   ABD’deki çalışmaların birçoğu kaba yem boyu üzerinedir.  Şimdi bilim adamları diyorlar ki “ineğin iki burun deliğinden daha uzun kaba yemi inek reddeder”.  Yemlikte yirmi dört saatlik bir periyod sonunda bir miktar yem artmalıdır.   Bu da
“artmayınca yetmez” kuralıdır.  Yine önceden söylediğimiz gibi, ineğin uzun sapları reddettiğini bilerek davranmalıyız.  İneğe daha çok yem tükettirmenin yolunu arayacağımız gibi, daha çok su içmesinin yolunu da aramalıyız.

Rahat ulaşımlı yalaklar koymalı, inek başına en az 7 cm suluk mesafesi hesaplamalıyız.  Kurudaki bir ineğin 60-70 Litre, laktasyondaki bir ineğin 120-130 Litre su içebileceğini unutmamalıyız.

Yemlemede diğer önemli konulardan biri ” geçiş dönemi” beslemesidir.  Gebeliğin son üç haftası inekler mutlaka transition periyod ( geçiş dönemi) yemlemesine alınmalıdır.  Bunun süt verimi, rahim iltihabı, tekrar gebe kalma ile yakından ilişkisi vardır.  Doğumu takiben ” Lohusa Takip Programı”  uygulanmalı, inekler özellikle sağım dönüşü dikkatlice izlenmelidir.  Kuru dönemde küçük yapılı düveler, iri yapılı yaşlı ineklere ezdirilmemeli, o yüzden onlarla bir araya konulmamalıdır.   Yemlik önünde her zaman iri yapılı yaşlı inekler düvelerin önüne geçmeye çalışırlar ve onların haklarını da alırlar.

Doğumu takip eden dakika , saat ve günlerde inekler her zaman 2 ana eksiklikle karşı karşıya kalırlar.  Bu eksiklikler çok süt verimli ineklerde rasyon ile çözülemeyebilir ve “profesyonel yardım” a gerek duyulabilir.  Bu laktasyon başındaki 2 ana ihtiyaç enerji ve kalsiyumdur.  Geçiş dönemi yemlemesine ek olarak enerji takviyelerinin verilmesi, doğumu takip eden ilk andan itibaren olabilecek kalsiyum ihtiyacının karşılanması süt verimi, sonun atılamaması, rahim iltihabı, ayak hastalıkları, tekrar döl tutma gibi konularda başarı sağlanması için gereklidir.  Koruma yöntemleriyle önlenebilecek olan metritisin ( rahim iltihabının) tedavisi zordur ve garantili değildir.   Bunun ardından ise ” döl tutma” problemleri ile karşı karşıya gelmek kaçınılmazdır.

Uygun besleme programları uygulamak, “temiz ve kuru” sistemine mümkün olduğunca uymak, ineklere her yönden konfor sağlamak sütçü sığır işletmelerinin başarısı için en önemli koşullardır.