İneklerdeki en büyük sorunların başında meme yangısı gelmektedir. Bilim insanları son yıllarda sık sağım ve yangı giderici ilaçlarla mastitis tedavisi yapılması konusunda başarılı çalışmalar yapıyorlar. Bu mastitis tedavisi yöntemi memedeki anormal sütün, enfeksiyon etkenlerinin, toksinlerin ve yangı başlatıcıların (inflammatory mediators) biran önce memenin dışına alınması, ardından yangı gidericilerin kullanılmasını kapsıyor. “Anormal süt” demiyorlar zaten. Anormal sekresyon (salgı) diyorlar. Çünkü süt değil, sarı su, pıhtılı, kumlu yapıda veya fitillerle dolu bir sıvı.

Memenin içinde yukarıda sayılan maddelerin birikmesini önlemek için, oksitosin kullanarak günde 4-6 kez boşaltılması, kas içi antiinflamatuar ilaçların kullanılması ile hafif ve orta şiddetteki mastitislerin “antibiyotik kullanmadan” tedavi edilebildiği ortaya konulmuş.

Yangı, bilindiği gibi, şişlik, kızarıklık, sıcaklık ve ağrı ile ortaya çıkar. Ayrıca yangılı (iltihaplı) organdaki fonksiyonel bozuklukların ortaya çıkması söz konusudur. Memede bu durum sütün bozulması, kum gibi küçük pıhtıların oluşması, bu pıhtıların bir araya gelerek “fitil” halini alması, bunların meme kanallarını tıkayarak sütün akışına engel olması şeklinde karşımıza çıkar.

Şişlik ve kızarıklık hafif ya da orta derecedeyse, memede şişlik olmasına rağmen henüz yumuşaksa, sertleşmemişse, erken müdahale ile “antibiyotiksiz” tedavinin iyi sonuçlar verdiği belirtiliyor.

Memede yangısı oluşturan iltihap başlatıcı aracılar yani inflammatory mediators denilen yangı yapıcı bileşikler [Sitokinler (cytokines), İnterferon (IFN), IL (interleukin), TGF – alfa (Transforming Growth Factor – alfa), TGF – beta (Transforming Growth Factor – beta), TNF – alfa (Tumor Necrosis Factor – alfa), LPS (Lipopolisaccaride), LBP (LPS Binding Protein)] biran önce meme lobundan uzaklaştırılınca arkasından anormal sıvı yerine süt gelmeye başlıyor ve meme tedavi oluyor.

Bilim insanlarını bu tip araştırmalara yönelten en önemli sorun ise mikroorganizmaların antibiyotiklere karşı giderek resistan (direnç) kazanmaları olmuş. Şiddetli vakalarda ise yine aynı uygulamaya “antibiyotik” eklenerek tedavi sürdürülüyor. Tabii, antibiyotik duyarlılık testi yapılarak henüz direnç sorunu olmayan bir antibiyotiğin saptanması gerekiyor.

Mastitise sebep olan bakterilerin ilk 3’ü şöyle sıralanmaktadır. Staphylococcus aureus, Streptococcus agalactiae ve E.coli.

Ne yazık ki çok etken var. Bunların ardından Streptococcus uberis, Streptococcus dysgalactiae, aureus olmayan staphylococlar (CNS, KNS, koagülaz negatif staphylococlar), Arcanobacterium pyogenes (Trueperella pyogenes), mikoplazmalar ve diğerleri gelmektedir.

Staphylococcus aureus’a etki edecek antibiyotik kalmamıştır.

Mikoplazmaların oluşturduğu mastitislerin antibiyotiklerle tedavi edilemeyeceği ise genel bir kanaattir.

Diğer mikroorganizmalar ise DNA’larını değiştirerek, antibiyotiklere karşı enzimler salgılayarak ya da biyofilm oluşturarak direnç kazanmaya devam etmektedirler. Bilim insanları da alternatif tedavi yöntemleri ile ilgili çalışmalarını sürdürmektedirler.

Mastitiste erken uyarı metodu “strip cup” yöntemidir. İlk süt koyu bir zemine sağılır ve iyice gözlenir. Kesinlikle yere değil, bu iş için yapılmış koyu zeminli bir kaba sağılmalıdır. Kum gibi minicik pıhtılar ya da fitiller, sarı su (seröz yapı) varsa meme yangısı (mastitis) başlamıştır.

Derhal enfekte süt memeden boşaltılmalı ve yangı giderici ilaçlar verilmelidir. Yangı giderici ilaçlar yabancı literatürde NSAID diye anılan kortizon olmayan antiinflamatuar ilaçlar olup meloksikam, carprofen, ketoprofen ve Flunixin meglumine gibi etken maddeleri içerirler.

Bu etken maddeleri içeren ilaçlar kullanıldığında hayvanın ateşi (rektal temperatür) düşer. İşkembe hareketleri düzelir. Prospektüslerine göre tedavi sürdürülür.

Kortizon (deksametozon) içeren ilaçlar da yangı giderici değil mi?

Neden onlar değil de “kortizon olmayan antiinflamatuarlar” kullanıyoruz?

Çünkü kortizonların (steroidlerin) vücudun savunma mekanizmasını baskılama özelliği var. Halbuki mikroplarla uğraşmak için vücudun savunma sistemine ihtiyacımız vardır. Yangı belirtilerinin ve yangıyı oluşturan bileşenlerin üzerine steroid olmayan yangı gidericilerle gitmek bu yönden özellikle önerilmektedir.

Bütün bunlara gerek kalmaması için koruyucu hekimliğe dikkat etmek zorundayız. Koruyucu hekimlik ve sürü yönetimi ilkelerine uygun hareket etmezsek bu gibi tedavilere muhtaç kalırız.

Korumak için; temiz, kuru ve konforlu bir ortam sağlamamız, doğru besleme, mineral ve izmineral takviyeleri yapmamız, doğru sağım tekniği uygulamamız şarttır.

Kuru dönem bakım ve beslemesinin önemini, aşılamanın yararlı olabileceğini, kronikleşmiş vakaların sürüden çıkarılması gerektiğini aklımızda tutalım.

Diğer yandan Staphylococcus aureus, E.coli, Streptococcus agalactiae, Trueperella pyogenes gibi bakterilerin aynı zamanda doğum sonrası metritis (puerperal metritis) etkenleri olduğunun, bu bakterilerin mastitis ve rahim yangısı gibi problemlerin ortak etkenleri olarak bilindiğini düşünerek lohusa grupla diğer ineklerin aynı yerde yatmalarının önlenmesi gerektiğini kabul edelim. Ortak bakteriler meme ve rahim arasında gidip gelmesinler.

Lohusa grup meme ve rahim yangılarına yatkın olur. Enerji yetmezliği, mineral ve izmineral yetmezlikleri, doğum stresi, vücuttaki keton cisimcikleri, yeni doğum yapmış olan inekleri metritise ve mastitise yatkın hale getiren etmenlerdir.

O yüzden lohusaların rahimlerinden sızan sıvıların yere, toprağa, gübre üzerine dökülmesinin sorun yaratabileceği akılda tutulmalıdır.

Özet olarak;

Öncelikle koruyucu önlemleri eksiksiz yerine getirelim. Eğer mastitis (meme yangısı) varsa erken teşhis ile derhal memedeki bozuk sıvıyı uzaklaştıralım. Hemen yangı giderici ilaçlarla müdahale edelim. Bu arada antibiyotik duyarlılık testi yaptıralım.