Sığır eti üretimini etkileyen başlıca hastalıklar arasında sığır vebası,şap,pasteurellosis ve kombine pneumoniler, leptospiroz, kan parazitleri, iç ve dış parazitler sayılabilir. Ancak ülkemizde lokal olarak görülen Şarbon ve yanıkara hastalıkları da bazen üreticilerimize sorun yaratabilir.

Her besi danası yaşama bir buzağı olarak başladığına göre, bu işin ekonomisi de buzağı kaybetmemekle başlayacaktır. Özkaynaklarımıza sahip çıkmanın ve karlı bir işletmeciliğin temeli buzağıların sağlıklı olmasıyla başlar. Çiftçilerimiz buzağılarını güç doğum, pneumoni (zatürre), septisemi ve ishal gibi sebeplerle kaybetmezlerse ve besi materyalimizin ana kaynağı sağlıklı olursa ekonomik besicilik için iyi bir başlangıç yapmış oluruz. Güç doğum ile olan buzağı kayıplarını güç doğuma neden olmadığı ispatlanmış boğa spermalarını kullanarak, septisemi, zatürre gibi problemlerden olan kayıpları aşı ve antiserumlar uygulayarak önleyebiliriz. İshal ve pneumoni (zatürre)gibi hastalıkları geçiren buzağılar bunlardan kurtulsalar bile hiçbir zaman gerçek verim düzeylerine ulaşamazlar.

Böylece kısa bir başlangıç yaptıktan sonra besicilik ekonomisini etkileyen diğer hastalıklara geçebiliriz.

Sığır Vebası: Son yıllarda ülkemizde tekrar görülmüş, ancak yoğun çabalarla uzaklaştırılmış viral bir hastalıktır. Yine de veteriner hekim raporu ve kulak küpesi olmayan hayvanları satın almamak ve nakletmemek yerinde olur.

Şap Hastalığı: Ülkemizde hüküm sürmekte olan, ancak aşı uygulamalarıyla kontrol altında tutulan, çok bulaşıcı bir viral sığır hastalığıdır. Bütün geviş getiren hayvanlarda görülebilir.Yayılması hızlıdır. Ancak ölüm oranı sığır vebasında olduğu gibi çok yüksek değildir.Ağızda, ayaklarda ve dişi hayvanlarda memelerde kabarcıklar ile kendini gösterir.

Hastalık yüksek ateşle başlar, süt verimi birden düşer, hayvan birden durgunlaşır. Bu olayları takiben tırnak arası, meme başları ve ağızda kabarcıklar şekillenir. Bu kabarcıklar patlar ve yerinde ağrılı, kızarık erozyonlar oluşur. Hayvanlar belirgin biçimde ağzını şapırtadırlar. Ağızdan sicim gibi salya akar. Buzağılarda ise doğrudan kalp kasına virusun etkimesiyle bu lezyonlar görülmeden ani ölümler oluşur. 

Hastalık başka bakterilerle kombine olmaya meyillidir. Tırnak arası çatlakları ayak çürüğü ve topallık tarzında uzun süren komplikasyonlarla kronik bir hal alır. Enfekte hayvanlar salya, süt,idrar,dışkı gibi salgılarla virusu yayarlar. Kuluçka dönemi 2-9 gündür. Belirtiler ortaya çıkmadan önce salya virusludur ve hastalık saçar. İşte hastalığın yayılmasında en önemli etken lezyonlar görülmeden önceki bu günlerdir.

Etrafa yayılan salyaların kuruyarak rüzgarla savrulması ve nakil araçları en etkili yayılma yollarıdır. ŞAP hastalığı virusunun 7 farklı tipi vardır. Ülkemizde görülen tipler çoğunlukla A,O ve Asya tipleridir. Bu tiplerin ayrıca alt tipleri vardır. Aşılamalarda bu tip ve alt tiplere göre uygun aşılar kullanmak gerekir. Şap hastalığının tedavisi yoktur. Ancak aşılama, karantina,  dezenfeksiyon, hijyen bariyerleri gibi önlemler alarak hastalığı uzak tutmak mümkün olur. 

Diğer yandan ikincil enfeksiyonlara karşı antibiyotik uygulamaları tavsiye edilebilir. Hastalık çıktığı duyulan bölgelerden sığır almamak en iyi önlemdir. Belirti göstermeyen sığırların da hasta olabileceği ve etrafa virus saçabileceği gerçeğini hiçbir zaman gözardı etmemek gerekir.
Hastalık görüldüğünde en yakın veteriner örgütüne haber verilmelidir. Aşılamalar programlı şekilde en az 6 ayda bir tekrarlanmalıdır. Gelelim hastalığın ekonomik boyutuna; Şap hastalığı sığır vebası gibi çok öldürücü bir hastalık değildir. Ancak bulaşması kesindir. Besi sığırları hızla canlı ağırlık kaybına uğrarlar. Kaybedilen ağırlığı hayvanlar iyileştikten sonra bile yerine koymak çok zor olur. Masraflar arasına ilaç ve dezenfektan giderlerini de koymak gerekir. Ayak hastalıkları panarisyumla ( tırnak çürüğü), meme hastalıkları mastitisle kombine olur ve şap hastalığı bittikten sonra bile kalıcı problemlere sebep olurlar. Bazı hayvanlar mecburi kesime gidebilir. Diğer yandan ileri gebe inekler yavru atar. Buzağılar aniden ölebilir.

Solunum Yolu Enfeksiyonları: Çok etkenli hastalık grubudur. Besi sığırlarında Pasteurelloz, yol vurgunu, fibrinli pneumoni ( zatürre) adlarıyla anılan bu tip enfeksiyonlar aslında stres faktörleri ile başlar. Besi danaları için başlıca stres faktörü nakliye’dir. Nakliye esnasında ortam değişiklikleri, iklim değişiklikleri, düzgün olmayan yemleme ve sulama zamanları, uzun süren yolculuk, sıkışıklık, havasızlık gibi problemler meydana gelir. 

Bu faktörler virusların, özellikle Parainfluenza ,IBR, Bovine Syncytial disease virusu, gibi virusların devreye girmesine sebep olur. Lokal savunma mekanizmalarının zayıflaması ile birlikte zaten vücutta her zaman olan Pasteurella multocida ve mannheimia haemolytica bakterileri akciğerlerde kolonize olarak toksin salgılamaya başlarlar. Böylece patogen hale geçen pasteurella’lar alveolleri nekroze ederek ağır klinik belirtilerle kendini gösteren bir pneumoni tablosu yaratırlar. Burun akıntısı, öksürük, sık ve yüzlek solunum, iştahsızlık,ilk günlerde 40-41°C ye çıkan vücut ısısı başlıca semptomlardır. Ölüm oranı % 1-10’dur.

Koşulların düzeltilmesi hastalığın çıkışını büyük ölçüde önleyebilir. Ancak nakliye’nin her zaman danalar üzerinde büyük bir stres faktörü olduğunu unutmamak gerekir. O yüzden hayvanları, besi yerine gelişlerinde, en az iki hafta karantina da tutmak yararlı olur. Bu süre içerisinde Pasteurella aşılarını yapmak, eğer veteriner hekim tarafından uygun görülürse, diğer virus gruplarına karşı aşılamak, yolculuk öncesi ve sonrası uzun etkili bir antibiyotik kullanmak alınacak önlemlerin bazılarıdır.

Solunum yolu enfeksiyonlarının ekonomik boyutunu ele alırsak; Bu tip enfeksiyonların sığır vebası veya şap gibi eradike edilmesi mümkün görülmemektedir. Sığır vebasına ve şapı eradike etmiş ülkelerde bile solunum yolu enfeksiyonlarıyla başa çıkılamamıştır. Ancak stres oluşturacak faktörleri düzeltir ve uygun aşılamalar yaparsak hastalığı kontrol altında tutabiliriz. (Pasteurella Bacterin )

Hastalığa tutulan hayvanlar hızla canlı ağırlık kaybına uğrarlar. İyi olduktan sonra danaların iyi besi performansı göstermeleri zaman alır. Solunum yolu enfeksiyonları antibiyotiklerle tedavi edilebilir. Ancak %20-25 oranında nüksetme söz konusudur. Kayıplara ekonomik olarak bakıldığında, ölümlerle olan kayıplar, canlı ağırlık kayıpları, tedavi giderleri ve nüksetmiş olayların tekrar tedavisi gibi masraflar besicilik ekonomisini sarsan olaylar olarak karşımıza çıkar.

Leptospiroz: Leptospiroz bütün evcil hayvanlarda görülebilen bir enfeksiyondur.
Aynı zamanda bir zoonozdur (insanlara bulaşabilir). Kan işeme, sarılık, kansızlık, dişi hayvanlarda yavru atma gibi belirtilerle kendini gösterir. Ülkemizde Ankara’nın doğusunda yaygındır. Leptospirozun beş ayrı türü vardır. Ülkemizde en yaygın tür Leptospira gryppotyphosa olarak rapor edilmektedir. Hasta hayvanlar hastalıkları boyunca ve hastalığı atlattıktan sonra bile 3-5 ay idrarları ile mikrop saçarlar. Enfeksiyon bulaşık sularla yayılır. Mera hayvancılığında daha doğrusu extansif hayvancılık koşullarında çok görülür. Yağmur suları, akarsular hastalığın yayılmasını hızlandırır. Ölüm oranı sürüden sürüye farklılıklar göstermekle beraber, bazen % 50-70 oranına çıkabilir. Leptospirozun teorik olarak sağıtımı vardır. Fakat klinikman çok zordur. Masraflı,garantili olmayan tedavi çalışmalarıyla kurtulan hayvanlar uzun süre portör (taşıyıcı) olarak kalırlar. En doğru çözüm kombine aşılarla sığırları aşılamaktır.  Karantina önlemleri başarılı olmaz, çünkü en az 6 ay süreyle karantina uygulamak pratikte mümkün olmamaktadır. Leptospirozun insanlara bulaşabileceği her zaman akılda tutulmalıdır.

Leptospiroz Hastalığının Ekonomik Değerlendirmesi: Ölüm oranı hayli yüksektir. Bu tip kayıplardan başka tedavi giderleri çoktur ve tedavide başarı şansı pek yüksek değildir. Gebe ineklerin yavru atmaları diğer bir kayıp şeklidir. Ölümler, atıklar ve ilaç masrafları gibi kayıplarla karşılaşmamak için en uygun yöntem aşılama yapmaktır.

Sığırlarda Kan Parazitleri: Bu başlık altında theilerioz, piroplazmoz, anaplazmoz hastalıklarını sayabiliriz. Üçü de ülkemizde görülmektedir. Kültür ırkı sığır yetiştiriciliği yapılan yerlerde özellikle problem halindedir. Her üç hastalıkta da bulaşma kenelerle olur. 

Theileriyoz yerli ırklarımızda %2-7 oranında ölüm yaparken, kültür ırklarında bu oran % 80-90’a kadar çıkabilir. Hastalık kenelerin yaşam sikluslarıyla ilgili olarak daha çok ilkbahar ve yaz aylarında ortaya çıkar. Beden ısısı birdenbire yükselir, geviş getirme durur, iştah kaybolur, süt verimi aniden düşer. Bu belirtileri takip eden günlerde koyu siyah, katran gibi bir ishal şekillenir. İyileşme daha çok hayvanın direnciyle ilgilidir. Kan paraziti dolaşımdaki alyuvarları parçaladığı gibi, kemik iliği depresyonu ile yeni eritrosit (alyuvar) yapımını da engeller. Hastalığın aşısı vardır. Aynı zamanda son yıllarda pratik tedavi yöntemleri sağlayan ilaçlar geliştirildiğinden, tedavisi mümkündür. Korunmanın en önemli noktası bütün kan parazitleri için geçerli olan kene mücadelesidir. Hızlı zayıflama ile olan canlı ağırlık kayıpları ani ölümler ve ilaç masrafları hastalığın ekonomik kayıplarını göz önüne serer.

Piroplazmoz veya Babesiyoz kenelerle bulaştırılan kansızlık,sarılık,kan işeme gibi belirtilerle ortaya çıkan, ülkemizde yaygın olarak görülen bir kan parazit hastalığıdır. Hastalıktan hızlı canlı ağırlık kaybı ile çıkan sığırlar uzun bir nekahat döneminden sonra performans gösterebilirler. Kültür ırklarında ölüm oranı % 70’i bulabilir. Piroplazmozun aşısı yoktur. Tedavisi mümkündür.Anaplazmoz bir çeşit kan paraziti hastalığı olup, ülkemizde bilinen bir aşısı yoktur. Yurtdışında aşısı varsa da ülkemize henüz ithal edilmemiştir. Hastalık tedavi edilebilir. Hayvanların kan parazitlerinden en önemli koruma yöntemi kene mücadelesidir. Gebe hayvanların yavru atması, hızlı canlı ağırlık kaybı, hastalığı atlatanların bir süre besi performansı gösterememeleri, tedavi giderleri üretim ekonomisinin olumsuz etkileyen başlıca etkenlerdir.

İç ve Dış Parazitler: Bilindiği gibi bu tip parazitler verdiğimiz yemlerin danalarımıza yarar sağlayarak canlı ağırlık artışı meydana getirmelerini önler. Dış parazitlerden özellikle kenelerin ayrıca kan paraziti taşıyıcıları olduğunu da burada tekrar hatırlatmak yerinde olur. Diğer bir dış parazit olan Nokra ise dericilik endüstrisini baltalayan çok önemli bir hastalıktır. İç ve dış parazit mücadelesinin iyi yapılmadığı hallerde besiciliğin ekonomik olmasından söz edilmez. Parazit mücadelesi besi başlangıcında ilk yapılması gereken işlemlerdendir. Kombine preparatlarla, geniş spekturumlu antelmentiklerle ( parazit düşürücü ilaçlar) bu mücadele yapılabileceği gibi,  laboratuvar tahliline dayanan ve daha ucuza maledilebilecek antiparaziter mücadeleler de mümkündür. Besicilikte parazitlerin en önemli ekonomik boyutu yemden yararlanmanın azalmasıdır. Antelmentik ilaç seçiminde doğru, gerekli ilacın en uygun şekilde seçilmesi de diğer bir ekonomik boyutu oluşturur.

Sığır eti üretimini ve ekonomisini etkileyen hastalıklar arasında Yanıkara ve Anthrax (Şarbon) hastalıklarını da sayabiliriz. Bunlar öldürücü enfeksiyonlar olup ülkemizde lokal olarak görülmektedirler. Yanıkara hastalığı Clostridium chauvei tarafından oluşturulur. Dış ortamda sporlanarak kendini yıllarca koruyabilen bu bakteriler meralarda tehlike kaynağı olmaya devam ederler. Yanıkara deri altı ve kas dokularında gangrenli yangılarla kendini gösteren öldürücü bir hastalıktır. Mera besiciliğinde büyük sorun halinde karşımıza çıkabilir. Ülkemizde Kars, Ardahan, Doğu Karadeniz ve bunlara komşu bölgelerde görülmektedir. Bu bölgeden besi amacıyla dana alanların özellikle bilinçli ve dikkatli olması gerekir. Tedavisi olmakla birlikte, pratikte tedavi olanağı bulmak ve başarılı bir tedavi yapmak genellikle mümkün olmaz. Aşısı vardır.  En doğru koruma yöntemi aşılama yapmaktır.

Halk arasında daha çok Şarbon olarak bilinen Anthrax hastalığı da ülkemizde yer yer odaklaşmış bir hastalıktır. Sporları meralarda yıllarca yaşayan Bacillus anthracis hem sürülerde telefat yapar, hem de insanlara bulaşabilir. Mera besiciliğinde ani ölümler ortaya çıkar. Hayvanın kanı katran rengindedir. Kan pıhtılaşmaz. Dalak çok büyümüştür ve çamur kıvamındadır. Ani ölüm olaylarında Anthrax’tan şüphelenmek ve laboratuvara materyal göndermek yerinde olur. Hastalığın tedavisi teorik olarak mümkündür. Fakat pratikte tedavi şansı olmadan hayvan ölü bulunur. Anthrax’ın aşısı vardır. Odaklaştığı yörelerde aşılama yapmak en akılcı yöntemdir. Görüldüğü gibi Yanıkara ve Şarbon özellikle mera besiciliği şartlarında ve çoğunlukla doğu bölgelerimizde üreticilerimize, besicilerimize sorun yaratabilecek ve ölüm sebebiyet vererek hayvancılık ekonomimizi baltalayacak hastalıklardır.