Süt sığırcılığında “olmazsa olmaz” ları sıralarsak, önümüze on maddelik bir liste çıkar. Bunları sonuna kadar okuyan biri “biz böyle yapmıyoruz, ama yine de oluyor” diye düşünebilir.
Süt sığırcılığında ana işlev üretim, özellikle süt ve buzağı elde edilmesi olduğuna göre, bunu aksatacak her şey işletmenin zararına olacaktır. Eğer bu on maddelik listeye uymazsak sürünün geleceği tehlikeye girecektir. Elden çabuk çıkan, topal ya da memeleri körelmiş, döl tutmayan, genetik yeteneğinden gelen süt miktarını veremeyen ineklerle, ya da ölen buzağılarla baş başa kalmak kaçınılmaz hale gelebilir. İşletmenin anaç materyalinde, süt, döl ve buzağı verimlerinde kayıplar olmaması, dolayısıyla işletmenin geleceğinin parlak olması için “olmazsa olmaz” kabul edilen aşağıdaki on maddenin eksiksiz yerine getirilmesi gerekir.
1- En başta gelen konu sürüdeki hayvanların dengeli beslenmeleridir. Enerji, protein, vitamin, mineraller açısından, verimleri ve bulundukları dönemleri de göz önüne alınarak, hayvanlarımızı uygun yem formülleriyle beslememiz şarttır. Ekonomiyi de düşünerek en az maliyetli, en iyi yem formülünü uygulamak suretiyle bu yönde başarı elde edilir.
2- İneklerin en kritik günleri doğuma yakın ve doğumu takip eden birkaç gündür. Dengeli yem de versek bu geçiş döneminde ineklere özel yardımlar yapmak gerekir. Öncelikle geçiş dönemi beslemesini ihmal etmemek gerekse de, bunun yetmeyeceği durumlarda ek olarak yem katkı maddeleri ile desteklemek büyük yararlar sağlayacaktır. Süt ve döl verimine olumlu yönde etki edecek olan bu dönemin göz ardı edilmeden geçirilmesi özellikle tavsiye edilir.
3- İnekler sıcaktan çok etkilenirler. Ortam sıcaklığının 220C nin üzerine çıkmasıyla başlayan sıcaklık stresi daha yüksek ısılarda daha da büyük tehlike haline gelir. İnekleri soğutmazsak takip eden aylarda döl tutmama, ayak hastalıkları gibi problemlerle karşı karşıya gelmek neredeyse kaçınılmazdır. Sıcak günlerdeki süt kayıpları ise zaten çok yakından bilinen bir sorundur. İneklerin en çok sevdikleri ortamın buzdolabı sıcaklığına yakın olduğunu unutmayalım.
4- Süt sığırcılığı işletmelerinde olmazsa olmazların biri de subklinik ve klinik hipokalsemiye karşı önlem alınmasıdır. Kandaki kalsiyum eksikliğinin süt hummasına ya da lohusa felcine dönüşmesinden önce ineği etkilemeye başladığı bilinmektedir. Henüz belirgin hale gelerek, göze batmayan kalsiyum eksikliği ineği olumsuz yönde etkilemeye başlamış ve subklinik hipokalsemi ortaya çıkmış olabilir. Bu durum giderek işkembenin, rahimin ve vücuttaki bütün kas sisteminin çalışmasını aksatacağından, doğumu takip eden günlerde başka problemlerin öncüsü olacaktır. Eğer görünen, görünmeyen kalsiyum eksiklikleriyle başedebilirsek sonun atılmaması, iştahsızlık, sütün azalması, rahim iltihapları, tırnak hastalıkları ve hatta mastitisin bile önlemini almış oluruz. Kalsiyumun, onunla birlikte fosfor ve magnezyum minerallerindeki dengenin vücut için önemini iyice bilinmelidir.
5- Süt sığırcılığı yapanlar karantinanın ve koruyucu hekimliğin gerekliliğine inanmak ve uygulamasını yapmak zorundadırlar. Dışarıdan gelen hayvan, insan, araç ve benzerleri dikkatle işletmeye sokulmalı, çevre temizliği, dezenfeksiyon bariyerleri mutlaka en baştan düşünülmelidir. İşletmeye yeni hayvan sokulacağında gerçekten tedirgin olunmalı, çok gerekmedikçe dışarıdan hayvan sokulmamalıdır. Bir işletmenin başına gelebilecek problemler bellidir. Bunların önlemleri başa gelmeden önce alınırsa, işte bu koruyucu hekimliktir. Güç doğum özelliği taşımayan boğa sperması kullanmaktan, stres faktörlerini önlemeye, meme daldırma solüsyonundan, aşılamalara kadar her şekilde koruyucu hekimlik hizmetleri eksiksiz yerine getirilmelidir.
6- İneklerin doğumu takiben başına gelebilecek sorunları daha oluşmadan önleyebilmek amacıyla ispatlanan bir yöntem “lohusa izleme programı”dır. Doğum yapan ineğin, her gün aynı zamanda olmak koşuluyla, vücut ısısı alınır. Derecesi yüksekse antibiyotik ve antiinflamatuvar, derecesi düşükse kalsiyum verilir. Derecesi normalse bir uygulama yapılmaz. Bu işlem doğumu takiben 10-15 gün kadar ısrarla ve ihmal edilmeden sürdürülür. Bir çeşit koruyucu hekimlik hizmeti yapılmış olur.
7- Süt sığırcılığı yapanların kaliteli kaba yemin önemini hiçbir zaman unutmamaları gerekir. Kaliteli kaba yem ot, yonca ve silajdır. İnekleri yararsız, tıkayıcı selülozla “tıkamak” suretiyle başka yararlı gıdaları alamayacak hale getirirsek ineğin gerçekten ihtiyacı olan maddeleri vermeyi başaramayız. Sonraki günlerde veremediğimiz besinlerin eksikliğiyle ilgili sorunlar başımızı ağrıtabilir.
8- Süt sığırcılığında en başta gelen sorunlardan biri mastitistir. Meme yangısı yapan çok sayıda mikroorganizma olduğundan, işletmelerin problemi olmaya devam eden mastitisin tedavisi ekonomik ve akılcı bir yol değildir. Her zaman da başarılı olmaz. Esas olan korumadır. Görünen ve görünmeyen meme yangılarıyla bilinen her yöntem kullanılarak mücadele edilmeli, koruyucu hekimliğin her olanağı kullanılmalıdır. Ön daldırma ve son daldırma solüsyonlarının kullanılması, sağım makinalarının uygun emiş gücüyle, temiz bir şekilde kullanılması, yemleme dayanıklılığı artırıcı yem katkılarının eklenmesi, aşılamaların yapılması elimizde olan olanaklardır. Kuru dönemde meme içine antibiyotikli solüsyonların, temizlik kurallarına uyarak verilmesi de akılda tutulması gereken koruyucu hekimlik yöntemlerinden biridir.
9- İşletmeler zaman içerisinde mutlaka sürüyü gençleştirmek ihtiyacı duyacaklardır. Sürünün geleceği buzağılardır. Buzağılarını çeşitli sebeplerle kaybeden işletmelerin ömrü kısa olur. Buzağıları doğumu takip eden günlerdeki septisemiden, ishal ve öksürükten korumak için aşılama yapmak, antiserum, yem katkı maddeleri gibi bilinen olanakları kullanmak şarttır.
10- İşletmeler genetik ilerlemeyi kesintisiz sürdürmelidirler. Genetiğin önemine yürekten inanmak, her zaman ileriye götürülmesi yönünde hareket etmek gerekir. Sütçü sığırlarda sadece süt verimi yönünden değil, ayak-bacak yapısı ve meme yapısı konusunda da bilinçli olmak şarttır. Sürüdeki ineklerin sağlıklı, uzun ömürlü, işletmeye uzun zaman hizmet edebilecek olmaları, daha az dert çıkaran hayvanlar olabilmeleri için genetik yönden uygun boğa tohumlarıyla tohumlanmalarının sağlanması gerekir.
Yukarıda sayılan “olmazsa olmaz”lara genel olarak geçerli bir kuralı “Kuru ve temiz” kuralını da eklemek doğru olacaktır. Sağımhanede, barınaklarda, doğum bokslarında, yürüme yollarında her zaman, mümkün olduğunca, kuru ve temiz.