İneklerin bazen sonunu atmadığı gözlenir. Doğumu takip eden on iki saat içerisinde yavru zarlarının atılamaması durumuna retensiyo secundinarum veya halk arasında eteğinin düşürülmemesi, eşin düşürülmemesi, sonun atılamaması gibi yöreden yöreye değişen isimler verilir. Normalde doğumu takiben birkaç saat içinde rahim duvarında yapışık olduğu yerlerden ayrılması gereken yavru zarları; yavruların ikiz olması, doğumun beklenenden erken ya da geç olması, yavrunun anormal olması, düşük yapma ya da hastalıklar sebebiyle atılamazlar. Hastalıklar deyince akla bruselloz, leptospiroz, camphylobacteriosis, IBR, listeriosis gelir. Güç doğum ya da sezaryan operasyonu sonrasında sonun atılamaması söz konusu olur. Sonun atılamadığı durumlarda yavrunun ölü olması %11,5 civarında iken canlı doğum oranı % 88,5 tur. ABD’de yapılan istatistiksel çalışmalarda, sürülerde sonun atılamaması olayları ortalama % 9 olup, bu oran % 0-22 arasında değişmektedir. Sürülerde kayıt tutulursa % 9’un üzerindeki yıllık son atmama olaylarında alarma geçmek gerekir. Yukarıda adı geçen problemler dışında sonun atılamaması sebepleri olarak klinik ve subklinik hipokalsemi, selenyum, E vitamini ve A vitamini noksanlıkları, ineklerin kuru dönemde şişmanlatılmış olması ve stres yaratan ortamlarda bulunmaları sayılabilir. Sonun atılamaması durumlarının kalsiyum ?fosfor ve enerji ? protein dengesiyle çok yakın ilişkisi vardır. Sonun atılamaması tek başına bir olay olarak kalmaz. Geçmişinde bir takım olaylarla kombine olduğu gibi, sonrasında da bir takım olaylarla kombine olur. Örneğin; sonun atılamaması rahim iltihaplarının ve döl tutmama problemlerinin öncüsüdür. Yine sonun atılamaması ile karaciğer yağlanması arasında da çok yakın ilişki olduğu ortaya konulmuştur. ABD’de sonun atılamaması olaylarının diğer kayıplarla kombine olarak vaka başına 285 dolara mal olduğu hesaplanmıştır. Gebeliğin son dönemlerinde inek konforuna dikkat edilmemesinin, yazın aşırı sıcak geçmesi ve bu konuda gerekli stres önleyici tedbirlerin alınmamasının sonun atılamamasında etkili olduğu, sonbahardaki doğumlarda, diğer mevsimlere göre daha çok sonun atılamaması olayının görüldüğü iddia edilmektedir. Sonun atılamaması sütçü sığır işletmelerinde döl tutma zorluğu, sperma ziyanı, iki buzağılama arasının uzaması gibi zararların yanı sıra, kısır kalma ve sürüden çıkarmaya kadar varabilen problemlere sebep olabilir. Sonun atılamaması önceden alınacak tedbirlerle önlenebilir. Burada da yine “koruyucu hekimlik” ön plana çıkmaktadır.
Sonun atılamaması yönünden koruyucu hekimlik:
Güç doğum oranı düşük boğa spermaları kullanmak, enerji, kalsiyum- fosfor dengesi sağlanmış rasyonlar, adı geçen enfeksiyonlara karşı sistematik aşılama, kuru dönemde uygun besleme, stres ortamlarından kaçınmak akla gelebilecek önlemlerdir.
Stresin doğumu takiben kanda selenyum, E vitamini, A vitamini ve çinko seviyelerini düşürdüğü bilinmektedir. Doğuma bir ay kala selenyum ve E vitamini içeren enjeksiyonların sonun atılamaması olaylarını önlediği bilinmekle birlikte, bu kombinasyonun yem katkısı olarak her gün az miktarda, sürekli kullanılmasının daha yararlı olduğu vurgulanmaktadır. Stres yapıcı faktörlerin başında aşırı sıcaklık gelmektedir. Bunun yanısıra doğum boksunun dar olması, kirli, ıslak, altlıksız olması da stres yaratır. Doğuma 2-8 gün kala ineklere yüksek dozda D3 vitamini enjeksiyonu doğum felcini ve dolayısıyla da sonun atılamaması durumunu önleyici rol oynar. Doğumu takip eden saatlerde ağızdan verilecek olan kalsiyum jelleri ya da bolleri yine bu yönden faydalı olacaktır. Doğuma gereksiz ve erken müdahale etmemek, müdahale gerekiyorsa temizliğe son derece dikkat etmek tavsiyelerin başında gelir.
Sonun atılamaması ve takip edebilecek olan diğer problemlerin önlenmesi bir takım “profesyonel yardım” ların zamanında yapılmasını gerektirir. Başa gelmiş olayların tedavisi de yine profesyonel girişimle çözülür. Tedavi veteriner hekimin kararıyla ve müdahalesiyle mümkündür. Bazı uzmanlar elle müdahaleyi, bazı uzmanlar ilaçla müdahaleyi, bazıları ise bu ikisinin kombinasyonlarını tercih edebilirler. İlaçla müdahale rahim kasılmalarını arttırmak, antibiyotikli ilaçların rahim içine ve adele içine uygulanmasını sağlamakla olur. Elle müdahale ise rahim içerisini hırpalamadan yapılmalı ve ilaçla müdahale ile desteklenmelidir.