Çiftlik hayvanlarımızın başına dert olan birçok hastalık var.  Ama; ikisi, tüberküloz (verem) ve brusellosis, bu iki sürü hastalığı işletmelerimizin başındaki en büyük dertler.

Ülkemizdeki yaygınlıkları hakkında kesin bilgi ve bulgu yok.  Rivayetler muhtelif.

Ben neden bu iki hastalığa “yeraltı çetesi” adını taktım?  Çünkü; gizlenmeye çalışılıyor. Tahlil yaptırılması ve hastalıkların ortaya çıkarılması konusunda büyük bir tedirginlik var.  Herkes birbirini “tahlil yaptırılmaması” yönünde uyarıyor.  Böylece bu sürü hastalıkları sürü içinde sanki “yokmuş” gibi oluyor.

Tahlil yaptırılmasındaki en büyük çekince “Karantina” uygulaması.

Çiftlikte bu hastalıklar çıkarsa etin, sütün pazarlanamayacağı söylendiğinden kimse gerçeği bilmek istemiyor. Tahlil yaptırmaktan kaçıyorlar.  Böylece hastalıklar yer altına iniyor.

Brusella ile mücadele yönetmeliğinde; Madde 5-1 de “hastalığın varlığı ve şüphesi durumunda yetkili birime bildirilmesi zorunludur” yazıyor.

Madde 5-2 de tedaviye yönelik işlemlerin yapılmasının yasak olduğu yazıyor.  Uygulama böyle mi?

Duyduğumuza göre tedaviyi deneyenler varmış.  Demek ki; her iki maddeyi de birlikte ihlal edenler var.  Özellikle brusellozda sütün uygun görülen pastörize veya UHT teknolojisine sahip bir üniteye rahatlıkla verilebilmesini sağlamak üzere, yönetmelikte düzeltme yapılması yerinde olur. Ya da süt tozu yapılması öngörülebilir.  Böylece yan yollara sapmak, gizlemek gerekmez.  Tahlil yaptırmaktan kaçınanlar, böyle olursa, tedirgin olmadan tahlil yaptırabilirler.

Bu şekilde hastalıkların ülkemizdeki durumu hakkında “muhtelif rivayetler” ortaya atılması da önlenebilir.

Öyle görüyorum ki; uygun bir düzenleme yapılmazsa tüberküloz ve bruselloz iyice ülke sathına saçılacak.  Yeraltı çetesi hayvancılığımızı kemirmeye devam edecek.

Tüberküloz ve/veya bruselloz olan hiçbir işletme sürdürülebilir olamaz.