Hayvancılık sektörümüzün gelişmesini engelleyen, önünü tıkayan sorunlar çok fazladır. Süt fiyatlarının düşük, yem fiyatlarının yüksek olması, tüberküloz ve bruselloz gibi sürü hastalıklarının halen ülkemizde hüküm sürmesi, mera, çoban ve bakıcı sorunları, kaba yemlerimizin yetersizliği ve kalitesizliği sayılabilecek başlıca problemlerdir.

Ancak; bu yazımın konusu yukarıdakiler değildir.

Ben yukarıda listelediklerime ek olarak hayvancılığımızı kıskaca sokan, hapseden, çevresini örerek gelişmesine engel olan diğer konulardan söz etmek istiyor ve hayvancılığımızın dört tarafını saran engelleri şöyle sıralıyorum; 1. Duvar, 2. Saman, 3. Bilgisizlik, 4. Eskiye aşırı bağlılık.

Hayvancılık sektörü bu dörtlü tarafından hapsedilmiştir. Aslında üçüncü maddeyi en başa koymak gerekir. Her şey orada düğümleniyor. Samanın aşırı kullanımı da, eskiye aşırı bağlılık da, betona aşırı düşkünlük de oradan kaynaklanıyor.

Her konuda bilimsel gelişmeler yaşanmaktayken, tabii ki sektörümüz de bu gelişmelerden payını almaktadır. Fakat bilimsel gelişmeleri gereğince değerlendiremediğimiz için bu gelişmelerden henüz arzu edilen yararı sağlayamıyoruz.

Gelişmelerin sadece alet, makine olduğunu sanmak doğru değildir. Para ile elde edilebilecek gelişmeler dışında ‘’bilgi’’nin iyi bir yatırım olduğunu kavramamız gerekiyor. Nitekim; tüm alet ve ekipmanı tamam olan bazı çiftliklerin ‘’işletme sorunları’’ yüzünden sürdürülemez hale geldiğini görüyoruz. İşin kötüsü; bu işletmeler sorunu sadece ‘’süt ucuz, yem pahalı’’ diyerek geçiştiriyorlar.

Üçüncü maddeyi biraz daha açarsak, buraya yanlış bilgi, bilgi kirliliği gibi faktörleri de ekleyebiliriz. Bilgi eksikliği yüzünden hayvanların ihtiyacı olmayan, aksine hayvanların konforunu bozan duvarlar yapıyoruz. Daha çok duvar, daha çok beton yaparsak ‘’iyi bir yatırım’’ yaptığımızı sanıyoruz.

Doğrusu iyi bir yatırımın bina yapımından ibaret olmadığını, içine konulan hayvanların bu binadan memnun kalmaları gerektiğini bilmiyoruz.

Saman kullanımı ise gereğinden çok fazla olup, süt sığırcılığını kısıtlayan başlıca faktördür. Samanın yeri süt sığırcılığında 1 kg’dan daha fazla değildir.

Eskiye aşırı bağlılık hayvancılığımızı köşeye kıstırmaktadır. Her zaman karşılaştığımız ‘’benim babam da dedem de hayvancıydı’’ sözü sektördekilere olumsuz olarak yansıyor. Yıllar içerisinde koşulları değişmiş olan sisteme uyum sağlamayan işletmeler bocalıyorlar, kazanç elde edemiyorlar.

Süt sığırcılığının en büyük kayıpları olan buzağı, döl ve süt kayıplarının önlenmesi, koruyucu hekimlik uygulamaları, kuru dönem bakım ve beslemesi, stres ile baş edebilme yöntemleri ve besleme hataları gibi konular da hep ‘’bilgi yatırımı’’nın birer parçasıdır.

Hayvancılık yatırımlarını ‘’bilgi yatırımlarıyla’’ birleştirmeyi becermek gerektiği ortadadır. Sürekli bana gelen sorulardan, sürekli bana akseden problemlerden bunun böyle olduğunu, ne yazık ki, görüyorum, izliyorum.

Hayvan sahibi dostlarımız tamamen kendi ellerinde olan işleri doğru yaparlarsa sektör gelişecek ve işletmeler sürdürülebilir halde olacaktır.

Tabii ki; yazının girişinde sayılan, yıllardan beri de sayılmakta olan, herkesin sıklıkla söylediği ama henüz çözüm bulunamayan ‘’kısıtlayıcı faktörler’’ konusunda birliklerin, kooperatiflerin çalışmaları devam etmelidir.

Benim değindiğim konular yetiştiricilerin sadece ‘’kendi kontrollerinde olan’’ sorunlardır.