Çiftlik hayvanlarında sürekli olarak yangılarla yani iltihaplarla uğraşıyoruz. Hiç bitmeyen bu dertler ile başa çıkılamadığını görüyoruz.

İltihap (yangı) çoğunlukla karşımıza kızarıklık, ağrı, şişkinlik ve sıcaklık ile çıkar. Ama gizli (subklinik) yangılarda bu belirtileri göremeyiz.

Yukarıdaki belirtileri gösteren yangılarda ayrıca iltihaplanan organın fonksiyonlarıyla ilgili belirtiler de izlenir. Örneğin; memeden süt yerine pıhtı ve sarı su çıkması, topallık, öksürük gibi.

Hekimlikte iltihapları sonu …itis veya …it ile biten kelimelerle anlatırız. En çok söylenen ile başlayalım. Örneğin meme yangısına mastitis diyoruz. Kısaca mastit. Eklem yangısı arthritis veya arthrit. Bağırsak yangısına enteritis ve enterit, böbrek yangısına nefritis veya nefrit, kulak yangısına otitis, eklem yastığının yangısına bursitis, rahim yangısına metritis, göbek yangısına omphalitis adını veriyoruz. Yangıları anlatırken kullanılan tıbbi kelimeler …itis ile bitiyor, kısacası söylenecekse …it ile bitirmek yetiyor. Sadece akciğer yangısında böyle değil. Ona “pneumoni” adı verilmiş. Fakat akciğer zarı ya da göğüs zarı yangısına, yine usule uygun olarak, pleuritis denilmektedir. Bu liste böylece uzar gider. Daha birçok örnek verilebilir.

İşte bu …itis’ler veya …it’ler bir türlü peşimizi bırakmıyor. Bunca antibiyotik kullanımına rağmen meme yangısı da, rahim yangısı da, eklem ve eklem yangıları da sürekli karşımıza çıkıyor. Biri tedavi edilse, diğeriyle karşılaşıyoruz. Hatta bazıları antibiyotik kullanımının ardından nüksediyor ve tekrar antibiyotik kullanmak zorunda kalıyoruz. Bunlar verimsizlikle sonuçlanıyor. Gereksiz birçok masrafa yol açıyor. Bazen de hayvanı kaybediyoruz. Fakat eski hataların tekrarından, eski alışkanlıklara aşırı bağlılıktan vazgeçemiyoruz.

Bu kadar …itis’e veya …it’e, yani mastitise, metritise, arthritise ve diğer yangılara son vermenin yolu biyogüvenlikten, koruyucu hekimlikten geçmektedir. Yoksa bunlarla sürekli olarak karşılaşacağız ve kayıplarımız devam edecek.

Öncelikle kuru ve temiz sistemine, stresin zararlarına inanalım. Pis ve ıslak yerlerde, kapalı, sıkışık, havalandırmasız barınaklarda hayvancılık yapmaktan vazgeçelim. Amonyağın zararını sürekli yaşayan hayvan sahipleri kapalı ve havasız barınaklar konusunda ısrar etmesinler.

Aşısı olan hastalıkların aşılarının mutlaka yapılmasına özen gösterelim. Kuru sağım (susuz sağım) tekniğiyle sağım yapalım. Doğumun hayvanlar için çok önemli bir stres nedeni olduğunu unutmayalım. Ayrıca nakliyenin de en büyük stres sebebi olduğunu artık bilelim.

Stres kaçınılmaz olduğunda stresi giderecek takviyeler yapalım. Stresi gidermeye yardımcı olacak olan vitamin, aminoasit, izmineral desteklerini hayvanlarımızdan esirgemeyelim.

Eğer temel “sürü yönetimi” bilgilerini öğrenir ve uygularsak bu …itis’lerden veya …it’lerden yani sık sık bizim başımıza dert olan iltihaplardan uzak kalırız.

Böylece verimli, sürdürülebilir bir işletmemiz olur.

Hayvancılık tabii ki otla, yemle yapılır. Ama bilgi sahibi olmadan yapılamaz. Herkes yaptığı işle ilgili bilgi sahibi olmalıdır.

Kaybetmeyen kazanır. Süt, döl ve yavru kayıplarını önleyen işletmeler kazanacaklar, önleyemeyenler ise, ne yazık ki, kaybetmeye devam edeceklerdir.

Kayıpları önlemenin yollarını bildiğimize göre, bundan böyle, bu tip kayıplara meydan vermeyelim.