Epigenetik insanlarda ve hayvanlarda genetik ile çevrenin birbirini etkilemesini açıklayan bir bilimdir.

Epi: üzerinde, üstünde, yukarısında anlamına gelir. Epigenetik ise “genler üstü genetik” anlamında kullanılıyor. Epigenetik’e göre DNA herşey değildir. Çevresel faktörler genetiği etkiler. Çevresel faktörler genetiğin ortaya çıkmasına veya sessizleşmesine sebep olabilir. Epigenetik’e göre çevresel koşulları, yani bizim hayvanlara sağladığımız olanaklar ON-OF (Aç-kapa) düğmesi gibi etki gösterir. Ya genetik yetenekler kendini gösterebilir ya da kendini gösteremez.

Epigenetik’in çiftlik hayvanları ile ilgili kısmına gelirsek; hayvanlardaki genetik yetenekleri harekete geçiren, ortaya çıkaran kaliteli kaba ve kesif yemler, yeterli miktarda yem, refah (konfor), stressiz ortam, özel dönemlerde verilen gerekli desteklerdir. Bunların tersi olursa, yani yemleme hataları, kötü barınma koşulları, stresli ortamlar, vitamin, mineral, izmineral ve aminoasit noksanlıkları, hastalıklar genetik yeteneklerin ortaya çıkmasını engeller.

Epigenetik’e göre; çevresel etkiler yaşamın başından (embriyodan) yaşamın sonuna kadar olan tüm süreci etkisi altına alır. Örneğin; bir buzağının ilk 2 ayı genetik yeteneklerinin ortaya çıkması için en önemli zaman dilimidir. Çünkü kas, kemik ve meme dokusunun ilk ve en büyük gelişimi 2 aylık dönemde oluşur.

Bu dönem içerisinde eksik beslenen ya da ishal, öksürük gibi sorunlarla boğuşan bir yavru ileride iyi bir düve, iyi bir besi danası olmaz.

İlk 2 ayını kapalı, sıkışık, amonyak dolu ortamlarda geçiren yavrular istediğimiz ve genetiğinden beklediğimiz verime ulaşamazlar.

Sütten kesim döneminde strese giren yavrular ise çoğunlukla öksürüğe yakalanır ve geri kalırlar. Süt üreten hücrelerin büyük kısmının ilk iki aylık periyodda oluştuğunu biliyoruz. Bu dönemde eksik beslenen, buzağı mamasını, sütü veya buzağı başlangıç yemini yeterince alamayan buzağılar, üreticiler arasındaki deyime uygun olarak, “kavruk” kalırlar.

Genetik yetenekleri kısıtlayan önemli bir çevre koşulu da sıcaklık stresidir. Sıcaklık stresinden kurtaramadığımız buzağılar yeterli büyümeyi sağlayamazlar. Sıcaklık stresiyle baş edemeyen inekler, düveler, danalar genetik olarak hazır olsalar bile, istenen verime ulaşamazlar.

Verimin vücut skoru, yem yetmezliği, enerji, protein, vitamin, mineral yetmezliği ile de yakından ilgisi vardır. Süt veriminin, süt yağının, süt proteininin, döl veriminin de tüm bu saydıklarımızla yakın ilgisi olduğunu biliyoruz.

Döl tutma, büyüme, verimlilik ve sağlık genlerle olduğu kadar çevre koşulları ile de yakından ilgili konulardır. Doğumdan önceki günlerde şişman, doğumu takip eden günlerde aşırı zayıf ineklerin döl tutma sorunları yaşadıklarını ve büyük oranda metabolik stres altında olduklarını bilelim, hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım.

Çevre koşullarının uygunluğu ayrıca hayvanlarımıza “dayanıklılık” olarak geri dönecektir. Yukarıdaki hatalar yapılmazsa hayvanlarımız dayanıklı olacaklar böylece hastalıklarla daha az karşılaşacaklardır.

Çiftlik hayvanlarında epigenetiki özetlersek; doğru besleme, stresle mücadele, sıcak ortamlarda serinletme, gerekli yem katkılarının kullanılması ile üstün genetik yetenekler birleşirse verim ve sağlık kendiliğinden gelecektir.

Bilim insanları epigenetikten söz ederken çevresel kötü faktörlerin şiddetli, sık ve uzun süreli olması durumunda DNA’da değişikliklere de sebep olabileceğini belirtiyorlar. O yüzden bizlere düşen görev üstün yeteneklere sahip spermalarla, bunları açığa çıkarabilecek uygun çevre koşullarını bir araya getirme yönünde çaba sarfetmektir.