Buzağı ishalleri çiftliklerde gerçekten büyük sorun. Erken müdahale, klinik bulguların iyi takibi ve değerlendirilmesi buzağı kayıplarını önleme yönünde bize başarı getirebilir.

Buzağıların ishal olmaması için koruyucu hekimlik önlemlerinin eksiksiz olarak alınmış olması şarttır. Ağız sütünün tam olarak, en kısa sürede içirilmesi, göbek dezenfeksiyonu, buzağının annesinden ayrılarak temiz, kuru ve rahat bir ortama alınması, derhal antiserum uygulanması başlıca koruyucu önlemlerdir.

Ancak; ishal görüldükten sonra belirtilerin takip edilmesi konusunda da bilinçli olmak gerekir. Bu bakımdan ishalin görüldüğü günler, dışkının kıvamı, rengi ve kokusu hakkında bilgi sahibi olmanın önemli ölçüde yararı vardır.

Buzağı ishallerine sebep olan 6 önemli etken vardır. Bunların ikisi, E. Coli ve salmonella gibi bakteriler, ikisi kriptosporidyum ve Eimeria gibi protozoalar, ikisi ise rotavirüs ve koronovirüs gib viral etkenlerdir.

Çiftliklerde nadiren de olsa sorun olarak karşımıza BVDV (Bovine Viral Diyare Virüsü) ve mantarlar tarafından oluşturulan ishaller de görülür. Özellikle persistent (inatçı) BVD vakaları bazen işletmelerin başına dert olmaktadır.

Buzağılarda abomasum (şırdan veya şirden) paraziti olarak bilinen ostertagia’lar akılda tutulmalıdır. Ancak; yukarıda sayılan 6 önemli etken asıl ve çokça görülen sebeplerdir.

E.coli (ETEC, K99) buzağılarda ilk günlerde özellikle 0-5’inci günler arasında ishale sebep olur. İshal sarı-beyaz renkte kendini gösterir. Rotavirüs ishalleri 4.-14. günler arasında sulu, kahverengi-açık yeşil ishal şeklinde ortaya çıkar. E.coli ishallerinde dışkı çok sulu değildir. Ama kendiliğinden sızan, cıvık, kuyruk ve kalçalara bulaşan şekilde göze çarpar.

Yeni doğanlarda Clostridium perfringens Tip C 7. ve 28. günler arasında, çoğunlukla ikinci hafta içerisinde ishale yol açsa da, çoğunlukla belirti göstermeden ani ölümle sonuçlanır. Eğer belirti görülürse dışkı kanlıdır.

Kripto ishalleri 7. ve 21. günler arasında çokça görülür. Dışkının rengi genellikle gridir. Ancak; kahverengiden açık yeşile kadar renkte, hatta bazen kanlı ve bağırsak sıyrıntılı şekilde de dışkı görebiliriz.

Koksidiyozda, yani Eimeriaların yol açtığı ishallerde kanlı ya da koyu renkli dışkı söz konusudur. Genellikle 7. günden sonra görülür.

Salmonella ishallerinde dışkı çok suludur. Adeta fışkırır. Kötü kokuludur. Açık sarıdan beyaza kayan bir renktedir. Salmonella ishalleri 2. ve 3. haftada çokça ortaya çıkar.

Tüm bu dışkı rengi ve günler genel bilgidir. Çünkü ishallerin birden fazla etken tarafından oluşturulmuş olma ihtimali gayet yüksektir. Viral etkenler çoğunlukla E.coli, bazen de kriptosporidyum etkenleriyle birlikte olabilir. E.coli zaten her zaman, her yerdedir. O yüzden yukarıda sayılan dışkı rengi ve günler değişebilir. Viral etkenler tek başına olsalar öldürücü nitelik kazanmazlar. E.coli viral etkenlerin yardımcısıdır ve durumu öldürücü hale getirir.

Tüm bu bilgiler ışığında koruyucu önlemlerin ne kadar önemli olduğunu, ishalle uğraşmaktansa, buzağıların ishal olmalarını önlemek gerektiğini kolayca anlayabiliriz.

İshal görüldüğünde gri renk özellikle asidozu vurgular. Vücut sodyum bikarbonat kaybettiğinde dışkının rengi gri olur. Bu durum bize buzağının alkali rezervini yitirdiğini gösterir. Zaten buzağının ölümüne asidoz, yani alkali rezervin kaybı (asidemi), su kaybı (dehidrasyon) ve enerji kaybı (hipoglisemi) yol açmaktadır. Bu üç önemli kaybı bilirsek, kayıpların geri verilmesi suretiyle, ishali erkenden atlatabiliriz.

Madem ki ishalin bu üç kayıpla buzağıların ölümüne yol açtığını biliyoruz, buzağılara enerji, yemek sodası (sodyum bikarbonat) ve sofra tuzu vermek “ilk yardım”dır. İlk olarak 2 litre suyun içine 2 çorba kaşığı bal veya glikoz, yoksa şeker katalım, 1 çorba kaşığı tuz, 1 çorba kaşığı yemek sodası katarak karıştıralım ve içirelim. Erken ve doğru bir şekilde ilk müdahaleyi yapmış oluruz. Bu karışımı sabırla buzağıya tekrar tekrar içirebiliriz. Bittikçe tekrar hazırlayalım. Sadece antibiyotik kullanmakla ya da etkenle mücadele etmek suretiyle ishal tedavisi yeterli olmaz. Kayıpları yerine koymak gerekir. Piyasada satılan, içinde enerji ve mineral tuzları bulunduran solüsyon ya da tozları da kullanabiliriz.

Metabolik asidozun başlıca ölüm sebebi olduğunu unutmayalım. Gözleri içine çökmüş, derisinin elastikiyeti kaybolmuş buzağıların tedavisi zorlaşır.

Bu arada sıklıkla buzağının ateşini almak ve durumu kontrol altında tutmak gerekir. Vücut ısısı 38 derecenin altına düşen buzağılarda yani hipotermi’ye girmiş olanlarda tedavi şansı düşüktür. O yüzden sıcak bir ortamda bulundurulmaları önem taşır. Ağızdan sıvı vermek mümkün olmuyorsa, özofagus beslemesi yani yemek borusundan sonda sokularak sıvı verilmesi şarttır. Vücut suyunun %10’u kaybolmuş olan, gözleri içine çökmüş, derisi çadır yapıldığında olduğu gibi kalan, yatar pozisyondaki buzağıların damardan serum verilmek suretiyle düzelmeleri de tehlikeye girmiştir. Belirtileri gözleyerek erken müdahale yapmak buzağının kaybını önleyecektir.