Biyogüvenlik işletmelerin koruyucu şemsiyesidir. Bu şemsiyenin altında sürü yönetimi ve koruyucu hekimlik vardır. Özellikle süt sığırcılığı işletmelerinde bu üç konuya dikkat edilmesi kazancı arttırır.

Koruyucu hekimlik denince akla sadece aşılama programları gelmemelidir. Koruyucu hekimlik uygun barınak ve konfor ile başlar. Uygun barınakların olmaması bize koruyucu hekimlikte büyük puanlar kaybettiriyor. Uygun yemleme programlarının çiftliklerde uygulanması da koruyucu hekimliktir. Sadece rasyon konusuna değil, yemleme yönetimine önem verilmesi de koruyucu hekimliğin başlıca koşullarından biridir.

Uygun boğa sperması seçimine dikkat edilmezse koruyucu hekimlik eksik kalır. Meme yapısı, ayak, bacak, kalça yapısı ve birçok fiziksel özellik sadece boğa tarafından düzeltilebilecek özelliklerdir.

Tabii ki doğru bir aşılama ve parazitlerle mücadele programı da koruyucu hekimliktir.

Kuru dönem beslemesinde yapılan hatalar çok sayıda hastalığın habercisidir. Demek ki kuru dönemde doğru bakım ve besleme yapılması, aşıların da bu dönemde uygulanması koruyucu hekimlik yönünden önem taşır.

Sürü yönetimi ise temel ilkeler olarak 4 önemli başlıkta incelenir. Kuru ve temiz, iyi kayıt, iyi gözlem. Bu ilkelerin biri bile eksik ise sürü yönetimi doğru yapılmamaktadır.

Sürü yönetimi buzağı bakımını, yemleme ve aşılama programlarını, mastitisle mücadeleyi, uygun sağım tekniklerini, stresle mücadeleyi, iyi, etkin kızgınlık takibini, lohusa takip programını, işletmede çalışanların yönetimini kapsayan geniş bir çerçevedir.

Kazançlı bir hayvancılığın yolu sürü yönetiminden geçer. Eğer buzağı, süt ve döl kayıpları önlenemiyorsa “kazanç”tan söz edilemez. Süt sığırcılığı çiftliklerini kazançlı halde tutmak ve sürdürülebilirlik sağlamak için buzağı kayıplarının önlenmesinin yanı sıra, buzağılama aralığı, boş günlerin sayısı da dikkatle kontrol edilmelidir.

Yemlemede kaba yem kalitesinin önemine inanmak, kartlaşmış yonca ve geç biçilmiş ot değil, uygun zamanda biçilmiş kaba yemler kullanmak, küflü ve bozuk silajdan uzak durmak şarttır.

Klinik mastitis ve özellikle de gizli mastitis olguları kontrol altında tutulamıyorsa “sürdürülebilirlik”ten söz edemeyiz.

Kazanç için önemli koşulların başında ineklerin gizli dertlerinden uzak durulması gerekir. Gizli asidoz, gizli ketosis, gizli hipokalsemi ve gizli mastitis süt sığırcılığı çiftliklerini için için kemiren, zarara uğratan sorunlardır.

Mutlaka doğru yöntemlerle ve sürü yönetimi kurallarıyla bu “gizli dertler” önlenmelidir. Bu dertlerle boğuşan çiftlikler kazançlı bir hayvancılık yapamazlar.

O yüzden biyogüvenlik, koruyucu hekimlik ve sürü yönetimini bir bütün halinde, bir çatı altında buluşturarak yolumuza devam etmeliyiz.