Menenjit (Meningitis) beyin zarı yangısı anlamına gelir. Menenjit’te beyni saran zarın ya bir katı ya da üç katı (duramater – arachnoid mater ve pia mater) birden yangılanır.
Şiddetli vakalarda yangı beyin dokusuna da geçer (meningoencephalitis).
Bu konu sadece buzağıları değil, diğer ruminant yavrularını yani kuzu ve oğlakları da kapsar.
Yeni doğanların göbeklerinden giren mikroorganizmalar kan yoluyla tüm organlara, tabii ki beyin ve beyin zarına da ulaşırlar.
Buzağılar septisemi’den kısa süre içerisinde ölürler. Ancak; ölmeyenlerde göbek yangıları (omphalitis, omphalophlebitis), eklem yangıları (arthritis) ve beyin zarı yangısı (meningitis) ortaya çıkar.
Kolostrum (ağız sütü) kalitesiz ve eksik ise, önerilerde olduğu gibi sık ve bolca verilmediyse, buzağının doğduğu yer ıslak ve pis ise yukarıdaki sorunlar meydana gelecektir.
Sürü yönetiminin temel ilkelerinden uzak, kuru ve temiz olmayan ortamlar, ağız sütünün ilk 12 saat içerisinde 6-8 litre kadar içirilmemesi, ağız sütünün mikroplarla bulaşık olması buzağı ölümlerinin başlıca sebepleridir.
Septisemi, arthritis, septik meningitis (menenjit) gibi sebeplerden hasta olan yavrularda ölüm oranı yüksektir.
Doğum olur olmaz çevresel mikroorganizmalar buzağının açık bölgelerinden girmeye hazırdırlar. Açık bölgeler göbek, ağız ve burundur. Buralardan bulaşan ve kana karışan mikroorganizmaların başında E.coli gelmektedir. Fakat E.coli dışında da çok sayıda mikroorganizma yeni doğan yavruları hasta etmek ve öldürmek için fırsat beklerler. E.coli’den başka Salmonella, Klebsiella, Campylobacter, Histophilus somni, Trueperella pyogenes, Pasteurella, Mannheimia, Streptokok, Stafilokok gibi bakteriler sorun oluşturabilirler. Ayrıca Clostridium Perfringens Tip C ve D’nin ekzotoksinleri de suçlular arasında olabilir.
Aniden ölmeyen ve hasta olan buzağılarda sinirsel belirtiler görülür. Çeşitli şiddette belirtilerle hastalık kendini gösterir. Yutma güçlüğü, çene kilitlenmesi (trismus), şaşılık, körlük, emme refleksinin olmaması, nöbetler, opistotonus (başın geriye doğru kasılmış olması), dengesizlik, sendeleme, ayakta duramama, yatar pozisyon gibi sinirsel belirtiler karşımıza çıkar.
Hızlı soluma ve bazen de göz sorunları (gözde bulutlanma, yangı) ile karşılaşabiliriz.
Kana karışan mikroorganizmaların uzun kemiklerin büyüme plaklarında yaptıkları hasar yüzünden büyüme de durur.
Hastalık ilerleyerek çoklu organ yetmezliği ve ölümle sonuçlanır.
Bazı durumlarda BoHv-5 (herpesvirus 5) Histophilus somni ile birlikte sinirsel bozukluklara neden olabilir. BoHv-5 çoğunlukla diğer bakterilere eşlikçi (yandaş) olarak sorun yaratır.
Mikroorganizmaları tam olarak bilmek için cerebrospinal sıvının yani beyin ve omurilik sıvısının laboratuvar tahlili gerekir. Eğer beyin-omurilik sıvısı tahlili yapılırsa kesin, net bir teşhis konulmuş olur.
Hastalık genel olarak doğumu takip eden ilk 6 saat içinde ve daha sonraki saatlerde gözlenir. Ölmeyen yavrularda tedavi denemeleri bazen sonuç verir. Tedavide antibiyotikler kullanılır. Florokinolonlar veya cephalosporin grubu antibiyotikler önerilir. Metronidozol kullanılabilir. Kortizon olmayan yangı gidericiler (NSAID’s) tedavi şemasında yer alabilir. Hipoglisemi şekillendiği için glikoz, metabolik asidoz şekillendiği için sodyum bikarbonat solüsyonları damar içi verilebilir.
Tedavi girişimleri çoğunlukla başarılı olmaz. O yüzden kesinlikle koruyucu hekimlik ve sürü yönetimi kurallarına uymak gerekir.
Ağız sütünü (kolostrum) zenginleştirmek için doğuma 40 ve 20 gün kala anneye 2 kez E.coli, Clostridium Perfringens ve Pasteurella aşıları yapılması, doğumdan hemen sonra göbek kordonunun dezenfekte edilmesi, aynı işlemin 2 saat sonra tekrarlanması önerilir. Doğumu takiben deri altı veya kas için hazır antiserum uygulanması ile aynı uygulamanın 7. günde tekrarı ile çok iyi sonuçlar alınır.
Ağız sütünün temiz bir şekilde hatta pastörize edilerek verilmesi, ilk 12 saatte 8 litre ağız sütünün içirilmesi yapılacak en önemli iştir.
Kuru ve temiz sistemine uyulmalı, ineğin diğerlerinden ayrı bir yerde doğurması sağlanmalıdır.