Canlılarda suyun önemini bilmeyen yoktur. Hayvan beslemede ise protein, enerji, kuru madde, lif gibi konular arasında suyun önemi bazen unutuluyor. Rasyon, yem formülü gibi konular görüşülürken su akla gelmiyor. Hâlbuki su yukarıda sayılanlardan çok daha önce gelen bir besin maddesidir. Evet, su en önemli besindir.
Bilim adamları suyun önemine tekrar dikkat çekmeye gayret ediyorlar. Bilim adamlarına göre üretim su içme ile başlıyor. Sonra yem tüketimi, daha sonra süt üretimi ve üreme fonksiyonları ortaya çıkıyor.
Demek ki; ineği su içer halde tutarsak yem tüketir, yeterince yem tüketirse süt ve yavru verir.
Tüm canlıların yiyecekten daha çok suya ihtiyacı vardır.
Su ihtiyacı ise sağmal ineklerde süt verimi ve çevre sıcaklığı ile ilgilidir. İneklerin bu koşullarda canlı ağırlıklarının yüzde 17 si, yüzde 20 si arasında su tüketmeleri şarttır.
Örnek verecek olursak 26 0C hava sıcaklığında, 36 litre süt veren 680 kg’lık bir sağmal ineğin su ihtiyacı 121,7 litredir. İnsanlar kendileriyle sakın karıştırmasınlar. İnekler süt veriyorlarsa ihtiyaçları çok yüksektir. Her şeyi “İnekçe” düşünmek gerekir.
Bu inek günde 25 kg kuru madde tüketmelidir. Söylediğimiz gibi; su ihtiyacı yem ihtiyacından çok çok fazladır.
Bunu bilmeyen var mı?
Halen ineğe sabah akşam su verenler olduğunu biliyoruz. Son derece yanlış bir uygulama. Artık hayvan sahiplerinin ineklerine şamandıralı suluk ile tüketebildiği kadar su vermelerinin şart olduğunu, üzerine vurgulayarak söyleyelim.
Bilim adamları ineklerin susuz olup olmadıklarını anlamak için saniye tutuyorlar. İnek işemeye başladığında 7-8 saniye devam ediyorsa susuzluk söz konusu değil, 6 saniye veya daha önce bitiriyorsa inek susuz. İnek yeterince su içmemiş ise önce süt verimi, sonra döl verimi düşecektir. Çünkü kuru madde alımı azalmış olacaktır.
Suyu şamandıralı suluklar vasıtasıyla ineklerin serbestçe ulaşabileceği şekilde önlerinde bulundursak “susuz kalma” tehlikesi önlenebilir mi? Normal koşullarda bu uygulama yeterlidir. Ancak; stres altındaki inekler de su içmeyi azaltıyorlar. Stres su alımını, devamında ise kuru madde alımını azaltıyor. Dolayısıyla verimi düşürüyor.
Stres doğuma yakın günlerde, doğumda, nakliye sonrasında ve her türlü değişiklikte artarak karşımıza çıkıyor.
İneğin alışkın olduğu koşulların değişmesi strese ve ilk başta az su içmesine neden oluyor. Zincirleme kaza ise böyle başlıyor.
Gelelim buzağıların su ihtiyacına;
Her zaman söylediğimiz gibi süt ile beslenen buzağıların bile suya ihtiyacı vardır. Önlerinde her zaman temiz, taze su bulundurulmalıdır. Buzağıların susuzluğu bizi en çok ishal olduklarında zor durumda bırakıyor. İshal ile atılan, kaybedilen su miktarı hücre enerjisinin yüzde 70 ini yok ediyor. Hücre dışına çıkan su, yanında sodyum, potasyum ve diğer mineralleri de alıp götürüyor. Hücrenin sodyum-potasyum pompası ise suyun bu mineralleri de alıp götürmesini önlemek için büyük bir çaba sarf ediyor. Milyonlarca hücrenin enerji sarf etmesiyle hayvan halsiz, bitkin, yorgun bir hale geliyor.
Gözleri içine çökmüş, derisi esnekliğini kaybetmiş bir buzağıyı bu tablodan sonra kurtarmak zorlaşıyor. Hatta tedavi olanaksız hale geliyor.
Buna benzer bir durum ise sıcaklık stresinde gözleniyor. Sıcaktan bunalan hayvanlar yukarıdaki reaksiyonlarla bitkin, yorgun ve halsiz hale geliyorlar.
Gerek buzağılarda, gerek ergin hayvanlarda belli bir noktadan sonra damar içi serum verilse bile bu hücre içi susuzluk (intrasellüler dehidrasyon) artık geri dönmüyor. Verilen serum veya sıvı destekleri hücre içine giremiyor. Extrasellüler sıvıda, yani hücreler arasındaki sıvıda kalıyor, hücresel susuzluğu gideremiyor.
Yapılması gerekenler;
Koruyucu hekimlik, önce stresi oluşturan sebepleri gidermek, stres ortaya çıkmış ise derhal müdahale ile hayvanın stresten kurtulmasını sağlamak, buzağılar için başucu ilaçlarını eksik etmemek, inekleri yazın serinletmek, antistres uygulamaları eksiksiz yerine getirmek, doğum öncesi birkaç günün ve doğumun stres faktörü olduğunu bilmek, ineklerin strese girebileceğine inanmak, suyun önemini hiçbir zaman unutmamak, ihmallerden kaçınmak.