Özellikle ülkemizin batı bölgelerinde ve üstün genetik özelliklere sahip boğaların spermalarıyla ineklerin döllenmesini sağlayan çiftliklerde döl tutma konusunda bazı problemler görülmektedir. Buzağılar sürünün geleceği ve işletmenin sütle birlikte en önemli kazanç unsuru olduklarına göre, döl kayıplarıyla işletmenin büyük zararlara uğrayacağı açıktır.
Çiftlikte genetik seviyenin, yıllar içinde yapılan ırk ıslahıyla, yüksek düzeye ulaşması, mutlaka bakım, besleme ve barınak koşullarıyla desteklenmiş olmalıdır. Tersi söz konusu olduğunda ineklerin önce döl verimleri, daha sonra süt verimleri düşer ve kesinlikle hasta olurlar.
Çok süt veren inekler doğumu takiben hızla zayıflamaya ve bu arada günden güne artan bir şekilde süt vermeye başlarlar. Giderek süt veriminde pik noktaya çıkmaya çalışan inekler önemli miktarda enerjiye ihtiyaç duyarlar. Genetik ilerlemeyle enerji seviyesini paralel tutamayan sütçü işletmelerde “döl tutmama” problemi hemen kendisini gösterir.
İneklerin doğumu yapmalarını takip eden 60 ıncı gün civarında tekrar kızgınlık göstermesi ve döl tutması istenir. Bu zaman ineklerin en çok süt verdiği dönem, dolayısıyla enerjiye en çok ihtiyaç duydukları dönem olduğundan ilk tohumlamada döl tutmaları problem olabilir. Döl verimini kontrol eden FSH ve LH hormonlarının yumurtalık üzerindeki etkisi kanda bulunan IGF1 (Insülin benzeri büyüme faktörü) adı verilen bir hormonla ayarlanmaktadır. Beslenmesinde enerji eksikliği olan ineklerde IGF1 eksik olacağından vücudun salgıladığı FSH ve LH hormonları yumurtalık üzerinde tesir göstermeyecek ve yumurtlama olmayacaktır. Şayet yumurtlama olsa bile döl tutabilecek yetenekte primer folliküller oluşmadığından yumurta kanalına atılan yumurtalar döllenemeyecektir. Enerji eksikliğiyle beslenen inekler ancak sütün pik dönemi bittiğinde ve enerji gereksinimi azaldığında döl tutabilirler ki, bu dönem dördüncü, beşinci tohumlamaya denk gelir. İşte enerji ile döl verimi arasındaki ilişki ve dolayısıyla döl kaybının ana sebebi budur.
Diğer yandan doğum sonrası rahim kasılmaları belli bir sıklık ve şiddette olmazsa, sonun atılamaması, rahimin kendini toparlayamaması ve temizlenemeyen rahimin iltihaplanması gibi sonuçlar ortaya çıkabilir. Rahim kasılmaları yine enerji ile ilgili olup, enerjisi gereksinimin altında kalan ineklerin son atamama, metritis gibi problemlerle karşılaşması kaçınılmaz sonuç olmaktadır. Bu noktada inekler, dolayısıyla inekleri bulunduran sütçü işletme “profesyonel yardım” a ihtiyaç duyar. Belli dönemlerde özel karışımlardan ibaret yem katkılarıyla ineklere yardımcı olunması şart olur. Burada sözü edilen belli dönemler gebeliğin son günleri, lohusalığın ilk günleri, ineğin döl istediği yani kızgınlık gösterdiği gün ve tohumlandığı zamandır. Asıl önemli “profesyonel yardım” ise çiftliklerdeki yem formülasyonunun gözden geçirilerek enerjisiyle, vitamin, mineral ve aminoasitleriyle dengeli bir yemin hazırlanmasıdır. Gerçekten üstün verimli ineklere yem formülasyonu hazırlamak ve bunu uygulamak adeta sanat haline gelmiştir. Çünkü enerji verecek yem hammaddelerini bilinçsizce, dengesizce kullanmak asidoza sebep olabilir.
Döl tutma konusundaki başka bir problem de yemdeki hızlı çözülebilir proteinlerin fazlalığıdır. Bunlar vücutta aşırı amonyak birikimine, karaciğerin yorulmasına, yumurtalıkların çalışmamasına, sonuç olarak döl veriminde aksamalara sebep olurlar. Eğer enerji noksanlığı söz konusuysa vücut yanlış bir yoldan giderek proteinden enerji elde etmeye çalışır ki bunun sonu KETOSİS denilen bir hastalıktır. Yüksek kan ketonu bulunan inekler kızgınlık göstermez, döl tutmaz, karaciğerleri yağlanır, hatta doğum sonrası ölüme kadar giden problemler ortaya çıkabilir.
Doğumdan önce, gebeliğin son dönemlerinde aşırı beslenen şişman inekler’in başına ketosis, döl tutmama, yattığı yerden kalkamama, sonunu atmama, karaciğerin yağlanması, gibi problemlerin gelme ihtimali yüksektir. O yüzden çiftlik sahibinin ya da yöneticisinin çok iyi bir gözlemci olması gerekir.
Ülkemizde yaşanan başka bir dert barınakların uygun olmamasıdır. Ne yazık ki kapalı barınaklara heves ve bu konudaki yanlış bilgiler halen devam etmektedir. İnekler için 22°C nin üzerindeki sıcaklıktaki ortamlar adeta zehir etkisi yapmaktadır. Ancak; bu konudaki bilinçsizlik ve ineklerin kapalı ahırlara konulması, aşırı sıcaktan iştahlarının kesilmesine sebep olmaktadır. İştahı kesilen inek eksik yediği yemle birlikte doğal olarak eksik enerji alacağından, yukarıda sözünü ettiğimiz olayları yaşayacak ve en basitinden, hasta olmasa bile döl tutmayacaktır. İnek barınaklarının doğru havalandırılmış olması için etrafına kesinlikle duvar yapılmaması, çatı ortasının 60 cm açık bırakılması, bunlarla birlikte vantilatör tarzında fanlar takılması tavsiye edilir. İnek ahırlarına vantilatörün çapının on katı mesafeyle fanlar yerleştirilmesi konforu, iştahı, süt ve döl verimini arttıracaktır. Özetle vantilatörler kazancı arttıran unsurlar olarak görülebilir. İneklere sağlanan her türlü konfor mutlaka kazanç olarak, fazlasıyla geri dönecektir. Diğer yandan aşırı sıcak, kapalı ahırlarda bulundurulan inekler strese gireceğinden kızgınlık göstermeme gibi problemlerin yanı sıra süt azalması, bağışıklık sisteminin bozulması, daha sık hasta olma gibi olaylar işletmeyi zarara uğratacaktır. İneklerin döl tutması için hormonlar, rahim iltihapları ve diğer hastalıklar için antibiyotikler kullanılması gerekecek, baştan yapılan yanlışları düzeltmek için çok para harcanacak ve her zaman da başarılı sonuç alınmayacaktır.
Sonuç olarak; ineklere zamanında “profesyonel yardım” yapılması amacıyla özel hazırlanmış yem katkılarının kullanılmasını, açık barınak sistemlerini ve sıcak havalarda serinletici önlemlerin alınmasını tavsiye ediyoruz.