Paratüberküloz özellikle sütçü sığırlarda görülen, süreğen ishal ve aşırı zayıflama ile ortaya çıkan tehlikeli bir hastalıktır.
Etkeni Mycobacterium avium subsp. paratuberculosistir (MAP). Dünya çapında yaygındır. Koyun, keçi ve yabani geviş getirenlerde de görülür.
İlk teşhisini 1894 yılında, Almanya, Dresden’de Veteriner Hekim Dr. H. A. John koyduğu için yaygın olarak John’s Disease (John Hastalığı) olarak anılır.
Hastalığın kuluçka süresi çok uzundur. Altı ayın altındaki buzağılar hastalığa çok hassas oldukları halde, belirtilerin görülmesi 1-2 yıl kadar zaman alabilir. Uzmanlar Limousin ve Shorthorn ırkı sığırların diğer ırklara göre daha hassas olabileceklerini belirtiyorlar.
Paratüberküloz yavaş gelişen, sinsi bir hastalıktır. Stres ve besleme hataları klinik belirtilerin ortaya çıkmasını tetikler.
Bulaşma fekal-oral (dışkı-ağız) yoluyla veya maternal- fötal yoldan (anneden yavruya geçerek) olur.
Mikroorganizma suda, toprakta, dışkıda yaşama gücünü uzun süre korur. Örneğin; gübrelikte 1 yıl yaşayabilir. Ultraviyoleye, klora, düşük pH derecelerine, soğuğa, sıcağa dayanıklıdır. Dezenfektanlardan sodyum hidroksite ve perasetik aside duyarlıdır.
Dışkı ile temas eden herşey, süt, yem, emzik, biberon, su bulaşma kaynağıdır.
Çayır ve meralarda bulaşma daha yaygın bir sorundur. Araziye serpilen gübre önemli bir bulaşma kaynağıdır.
Sinsi hastalık uzun bir kuluçka döneminin ardından bağırsaklarda kalınlaşma sonucunda meydana gelen ishal, aşırı zayıflama (kaşeksi), ileri dönemlerde çene altında şişlik (ödem) ile kendini gösterir.
Bağırsak kalınlaşıp, normal işlevini yerine getiremediği için besin maddeleri emilemez, hayvan hızla zayıflar. Özellikle proteinlerin emilimi, aminoasitlerin alımı sorun haline gelir. Çene altı ödemi ve ardından ölüm söz konusu olur.
İnkubasyon (Kuluçka) süresince hastalık gizli seyrettiğinden mikroorganizmanın saçılması ile tüm sürüye bulaşma ihtimali gayet yüksektir.
Bu yüzden durum fark edildiğinde sürüde çok vahim bir tablo ile karşılaşılır.
Şüphe duyulduğunda ölenlerde veya zorunlu kesime gidenlerde otopsi yapılması, daha sonra ise laboratuvar tetkiklerine başvurulması gerekir. Otopside bağırsaklardaki aşırı kalınlaşma, lenf yumrularındaki büyüme öncelikle göze çarpar.
Canlılarda deri testi (Avian PPD tuberculin veya Johnin ile boyundan uygulanan deri duyarlılık testi = DTH) yapılır. Ancak bu testin laboratuvarda uygulanacak tetkiklerle kesin teşhis için onaylanması şarttır.
Dışkıda boyama teknikleri de teşhis için yardımcı olsa da bir başka test ile teyid edilmesi yararlı olur.
Hastalığın zoonotik potansiyeli olduğu savunulmaktadır. Çok kesin bir bağlantı olduğu ispat edilememiş olmasına karşın, insanlarda görülen kronik, ağrılı, bağırsak yangısı ile seyreden Crohn’s disease (Crohn Hastalığı) de Mycobacterium paratuberculosis’in rol oynadığı bildirilmektedir.
Paratüberkülozun tedavisi yoktur. Etkenin tüberküloza çok benzeyen bir mikroorganizma tarafından oluşturulduğu bilindiğinden, insan tüberkülozunda kullanılan ilaçları deneyenler olmuştur. Ancak; bu ilaçlar ile tedavi onaylanmış değildir.
Hastalığın yurtdışında aşısı vardır. Aşı gençlerde hastalığın görülme sıklığını azaltır.
Ancak; hastalığın yayılması, etkenin saçılması, yeni vakaların ortaya çıkması gibi konularda aşının başarılı olmadığı bilinmektedir.
Aşılamanın enfeksiyon döngüsünü kırmadığı, yapıldığı yerde ise büyük bir yumru oluşturduğu belirtilmektedir. Bazı bilim adamları ise aşılamanın eradikasyon programlarına olumsuz etki yapacağını savunarak karşı çıkmaktadırlar.
Özetle; şu andaki durumda aşıya güvenmek doğru değildir.
Paratüberkülozun sürülerde kontrol altına alınması kolay değildir.
Bilinen biyogüvenlik, sürü yönetimi, hijyen önlemlerinin tam olarak uygulanması şarttır. Dışarıdan sürüye katılan hayvanlar test edilmeli, ağız sütü pastörize edildikten sonra buzağılara içirilmeli (620C de 30 dakika veya 720C de 15 saniye), doğum padoğu ayrı olmalı ve her doğumun ardından dışkılar temizlenerek ortam dezenfekte edilmelidir.
Yeni doğanlar her şekilde dışkıdan uzak tutulmalıdır.
Yem, süt, su ve malzemeler gübreyle temas etmemeli, mikroorganizmanın gübrede ve toprakta uzun süre yaşayabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Test edilip pozitif olduğu belirlenen hayvanlar sürüden çıkarılmalıdır.
Zoonotik potansiyel gözönüne alınarak pastörize edilmemiş sütlerin insan tüketimine sunulması sakıncalıdır.
Hastalığın uzun süre sinsi, belirtisiz olarak seyrettiğini unutmamak gerekir.
Yapılan tedavilere karşı sonuç alınamayan, uzayıp giden ishallerde, çene altı şişliği olan durumlarda, aşırı zayıflama ile karşılaşıldığında derhal bu hastalık akla gelmeli, o yönde testler yapılması istenmelidir.