Geçtiğimiz hafta Almanya’nın Hannover kentinde yapılan Euro Tier fuarına katıldık.
Hannover’de 2 yılda bir yapılan fuar Avrupa’nın en büyük hayvancılık fuarı. Bu yıl 15-18 Kasım arasında gerçekleştirilen fuarda Türkiye’den çok sayıda ziyaretçi vardı.
Euro Tier fuarı alanı çok büyük ve yaygın. En kalabalık hol 11 inci holdü. Bu holde genetik firmaları yani sperma firmaları ile birlikte canlı hayvan ticareti yapan firmalar yer alıyordu. 11 no’lu holde en çok bulunanlar ise Türkiye’den giden ziyaretçilerdi. Türkler 11 inci holü adeta doldurmuşlardı. Her yerden Türkçe konuşmalar duyuluyordu. İlgi hayvan ithalatı – ihracatı yapan firmalar üzerinde yoğunlaşmıştı.
Ülkemizin geldiği noktayı biliyorduk, ama Almanya’da bir kez daha gözlemiş olduk.
Fuara katılan tedarikçilerimiz bile Türkiye’den gelen ziyaretçilerin çok olduğunu fark etmişlerdi ve bize şaşkınlıkla ifade ettiler.
Gördük ki;biz ülke olarak dana ve düve yetiştiremiyoruz. Anaçları ise enfeksiyöz hastalıklar, metabolik hastalıklar, meme körelmesi, topallık, döl tutma problemleri ve kısırlık sebebiyle en kısa sürede elden çıkarmak zorunda kalıyoruz. Sonra tekrar yurtdışına gidip dana, düve arıyoruz.
Son yıllarda teşvik, destek ve hibelerle kurulan süt sığırcılığı işletmelerinin çoğu da bir türlü düve satabilecek hale gelemedi.
Almanya’da gördüğümüz durum aslında bilinenin tekrarıydı. Çünkü, gazetelerden öğrendiğimize göre 2017 yılında 490 bin sığır ithalatı öngörülüyor. Bu rakam 2016 daki ithalattan daha fazla.
Bu dışa bağımlılığı bitirebilir miyiz ?
Buzağı kaybetmezsek, anaçları korur ve verimli halde tutarsak, tekrar döl tutmalarını sağlarsak dışa bağımlılığı bitirebiliriz.
Teknik bilgilere, sürü yönetimi kurallarına kulak vermekle bu işe başlayalım. Ülkemizin iç dinamiklerini kullanalım ve kayıpları önleyelim.