Bilindiği gibi Türkiye’nin Süt Sığırcılığında en önde gelen bölgesi Ege Bölgesidir. Bunu söylerken sığır sayısı açısından değil, süt kalitesi bakımından ve besleme koşulları, ırk ıslahı, sürü büyüklükleri yönünden ele alarak söylüyoruz. Öncelikle, Ege üreticisi silajı öğrendi, silajın yararını ve iyi kalitede silajın nasıl yapılacağını biliyor. Bu süt sığırcılığında büyük önem taşıyor. Diğer yandan Egeli süt üreticisi ırk ıslahının kendisine getirdiği kazancı gördü. Üstün özelliklere sahip boğa tohumlarını kullanmayı, hatta seçmeyi öğrendi. En önemli pozitif gelişme sürü büyüklüklerinde yaşanıyor. Büyük yatırımlarla, büyük ve modern çiftlikler kuruldu ve kurulmaya devam ediyor. Bu modern işletmeler kendi yararları için herşeyin en iyisini ararken, başkalarına da örnek oluyorlar. Süt işleyen fabrikaların da yönlendirmesi ve prim sistemi koymalarıyla süt kalitesi giderek artıyor. Süt kalitesine önem veren, gayret gösteren çiftliklerin sayısı artıyor. Barınak koşulları henüz istenen düzeye gelmediği halde, yeni ve güzel örnekler sayesinde yakında o yönden de düzeltmeler olacak. Süt hayvancılığı küçük işleri belli bir disiplin içerisinde, belli bir sırayla düzgün şekilde yapanlara kazanç sağlayan bir sektördür. Dolayısıyla besleme ve barınak koşullarını düzelten, ırk ıslahını sistemli bir şekilde yapan, sürü yönetimine, koruyucu hekimliğe dikkat eden, kaliteli süt üreten işletmeler ayakta kalacak, kazanç sağlayacak, sürülerini büyütme fırsatı bulacak, bunları yapamayanlar ise ne yazık ki sektörün dışına itileceklerdir. O yüzden iyi olanı takip etmek, yanlış varsa düzeltmek, bilenlere danışmak yönünde adım atmak gerekecektir. Şu tespiti mutlaka yapmak gerekiyor; kaliteli düvenin ve kaliteli sütün müşterisi hazır, hem de uygun fiyatı ödeyecek şekilde. Öyleyse süt sığırcılığının çıkış noktası bellidir. İşletmelerin kaliteli süt ve kaliteli düve elde edebilme yeteneklerini arttırması gerekiyor.
İyimser bir bakış açısıyla bakarsak; süt sığırcılığına eskiden köylüler sahip çıkardı. Giderek çiftçiler sahip çıkmaya başladı. Artık işadamları sahip çıkıyor. En önemli gelişme budur. Şimdi iki yönlü bir açılım bekleyebiliriz. Birincisi bu işletmelerin kazanç sağlayan, yatırımcısını mutlu eden, yatırım yaptığına pişman etmeyen işletmeler halinde işlerini sürdürmeleri, ikincisi eskiden beri yapmakta olanların köhnemiş, yanlış alışkanlıklarından sıyrılarak gerçekleri görmeleri ya da yeni heves edenlerin doğruyu aramaları. Bunlar birbirini izledikçe süt sığırcılığı sektör haline gelecek, ileriye gidecek, Ege Bölgesi ise bu işin başını çekmeye devam edecektir.
Ancak; herzaman işler yolunda olmayabilir. Gelişmeler olumlu olsa da problemlerin çokluğu hevesleri kırabilir. En büyük endişe noktası mutsuz yatırımcılar, mutsuz işletmeler, kazanç sağlayamayan çiftliklerin ortaya çıkmasıdır. Yatırımdaki veya işletmedeki yanlışlıklar, küçük ama önemli ayrıntıların gözden kaçırılması, basit ihmaller, zarara ve heveslerin yitirilmesine sebep olabilir. Süt sığırcılığı işletmesi kurarken yaşanan en büyük sorunlardan biri sağlığıyla, genetik yapısıyla uygun inek ya da düve bulamamaktır. Biz birçok konuda üreticilerimize veya yatırım yapan işadamlarına yardımcı olmakla birlikte hayvan temini konusunda yeterince yardımcı olamamanın sıkıntısını çekiyoruz. Genetik bile bu durumda çok önemli bir nokta olmaktan çıkıyor. Sağlık daha önemli bir hal alıyor. On milyon adet toplam sığırı olduğu söylenen bir ülke Uruguay’dan gelecek birkaç ineğe muhtaç haldeyse, dönüp iyice bir bakmak gerekiyor. Sürü hastalıkları dediğimiz tüberküloz ve bruselloz ne yazık ki ülkemizde çok yaygındır. Önlem alınmadığı sürece yayılmaya devam edecek. Bu yüzden sürüler büyüyemiyor, yeni işletmeler kurulamıyor, hatta hayvan teminindeki bu zorlukları gören yeni yatırımcılar daha işin başında yatırımdan vazgeçiyorlar. İhtiyaçtan doğan tüberkulin testi ve brusella test kitleri kaçakçılığı yapılıyor. Çünkü çaresizlik insanları böylesi bir çözüme itmiş.
Bu hastalıkların çözümüne devlet gerçek anlamda sahip çıkmalıdır. Ülkede yaşanan ve bundan sonra da yaşanacak olan olumlu gelişmelerin önünde en büyük engel bu hastalıklardır. İlk atılacak adım bunların varlığını kabul etmek ve çözümü yönünde harekete geçmektir. Önerimiz; teşhisin önündeki engellerin kaldırılması, teşhis kiti sağlanmasında yardımcı olunması ya da ithalatına izin verilmesidir. Devlet serbest veteriner hekimler arasından de belli bir kurs dönemi sonunda, “Yetkili ve sorumlu veteriner hekimler” atayarak çiftliklerdeki taramaları hızlı bir şekilde yapabilir. Bu iki sürü hastalığı “tazminatlı hastalıklar” listesinden çıkartılarak teşhisinde serbestlik sağlanabileceği gibi, başka bütçe imkanları araştırılabilir. Ancak; sorunun tespiti, kabulü ve sonra hayvancılığımıza verdiği zararların gerçek olduğunun bilinmesi şarttır. İleriki safhada alınacak olan önlemler tartışılabilir. Şunu bilmekte yarar var ki; alınacak önlemlerle varılacak nokta bu günlerden daha kötü olamaz.
Kurulan işletmeler için karantina tedbirleri uygulanabilir ve bu karantina döneminde “bir yolunu bulup” tüberküloz ve bruselloz testleri yapılabilir. Bu da bir yöntem olarak öneriler arasındadır. Fakat gerçekçi değildir. Özellikle damlacık enfeksiyonu şeklinde yayılan tüberkülozun karantina döneminde bulaşabileceği gözönüne alınmalıdır. Sorun gerçekten büyüktür ve çözümü kolay değildir. Ancak üzerine gidilmesinin gerekli olduğunu bilmemiz gerekir.
Daha önceden kurulmuş ve sonradan kurulacak olan işletmelerin kazançlı olabilmeleri için önem verecekleri konuları ise şöyle sıralayabiliriz: Irk ıslahına önem vermek ve kararlı bir şekilde devam etmek, süt kalitesini arttırmak için her türlü olanağı kullanmak, sürü yönetimine dikkat etmek ve koruyucu hekimliği ihmal etmemek. Bütün bu saydıklarımızın biri bile eksik yapılsa işletmenin kazancı mümkün olmaz. Irk ıslahını bakım ve besleme koşullarını düzeltmekle paralel götürmeyen, inek konforunu gözardı eden, buzağı, süt ve döl kaybeden işletmeler zarara mahkum olurlar. Özellikle Ege Bölgesindeki Süt Sığırcılığı işletmelerinde kullanılan üstün yetenekli boğaların spermaları genetiği yükseltmiştir. Yüksek verimli inekler daha çok özen isterler. Mutlaka her konuda “profesyonel yardım” a ihtiyaç duyarlar. Yüksek verimli ineklerin enerji dengeleri, özellikle yaz aylarında, ısı stresiyle baş edebilmeleri, döl tutma konusunda çektikleri zorlukları aşabilmeleri, verimlerini uzun süre sürdürebilmeleri artık hep bu “profesyonel yardımlar” sayesinde mümkün olacaktır.
Diğer yandan önümüzdeki dönemlerde “Kaliteli süt” üretenler ve “Kaliteli sütü” işleyenler ön plana çıkacak, kalitesizliği sürdürenler giderek yavaş, yavaş yok olacaklardır. Somatik hücresi, toplam bakterisi Avrupa Birliği normlarının üstüne çıkmayan, yağı ve diğer bileşenleri eksik olmayan, ve belli bir tonajda olan, sağıldıktan sonra derhal soğutulmuş sütler kaliteli süt olarak kabul edilirler. Demek ki sütün daha ineğin memesinden çıkmadan kalitesi başlıyor ve sonra da devam ediyor. En ufak bir ihmalin süt kalitesinin bozulmasına sebep olacağı gibi, sütün miktarının da azalmasına, hatta ineğin sağlığının bozulmasına sebep olacağını unutmamak gerekir.
Süt sığırcılığı hassas bir iştir. Üreticiler üzerine düşeni yapmalı, ancak devletten isteklerinin de yerine gelmesi için mücadele vermelidirler.
Tahir S. Yavuz,
Ege Vet Ltd Şti.
Genel Müdürü