Tüm üreticilerin istediği zaten bu. İneklerin süt ve döl verimi bakımından sorunsuz olması diğer yandan sağlık yönünden dayanıklı olup sürüde uzun süre kalması arzu edilir.
Bunu sağlamak için neler yapmalı ya da neler yapmamalıyız?
İnekleri en çok yıpratan doğumdan sonraki enerji ve kalsiyum yetmezlikleridir. Doğumu takiben “üretim ile ilgili hastalıklar” bu eksiklikler sebebiyle ortaya çıkar. Bu hastalıkların bazılarını hatırlayalım; hipokalsemi (süt humması – doğum felci), ketosis (asetonemi), yağlı karaciğer hastalığı, mastitis, metritis, abomasumun (midenin) yer değiştirmesi (abomasum deplasmanı). Daha sonra da döl tutma sorunları.
İnekleri yıpratan diğer 2 sebep ise; sıcak stresi ve bozuk silajdır. Akılda tutulması gereken bir sebep daha, asidoz.
Asidoz inekler için büyük sorunlar doğurur. İneklerin dayanıklılığını kötü yönde etkiler. İneklerin yaşamını kısaltır, sürüyü erken terketmesine sebep olur. Döl tutmama ve topallıkla ilgili en önemli “suçlu” asidozdur.
Stresi unutmayalım ve stresin verdiği zararlara inanalım. Barınakların aşırı kalabalık, konforsuz olması, nakliye, insanların haşin, kaba ve sert davranışları, yeni doğum yapmış ineklerin sağıma, sağımhaneye alışmaları stresli durumlardır.
Süt şekeri yani laktoz glikozdan meydana gelir. Glikoz vücudun yakıtıdır. Bu yakıt olmadan vücut enerji temin edemez. Glikoz eksikliği doğumdan sonra ineklerin en çok karşılaştığı sorunlardan biridir.
Glikoz eksikliği başlıca verim kısıtlayıcı faktördür. Glikoz aynı zamanda bağışıklık sistemini de aktive eder. T ve B lenfositler, makrofajlar, granülositler, dentritik hücreler ve NK (Natural Killer) hücrelerinin aktivasyonu olarak özetleyebileceğimiz bağışıklık sistemi yani bir anlamda vücut direnci glikoz ile yakından ilgilidir.
Glikoz eksikliğinde vücut direnci düşer. İnek hastalıklara karşı hassas hale gelir. Diğer yandan üretim kısıtlanır. Süt verimi ve döl verimi azalır.
Bu bilgiler ışığında ineklerin verimli ve dayanıklı olmalarını nasıl sağlarız?
İlk iş olarak kuru döneme odaklanmalıyız. Uygun bir kuru dönem bakım ve beslemesi önemli bir koruyucu hekimlik uygulamasıdır.
Doğuma yakın günlerde, doğum olur olmaz ve doğumu takip eden günlerde destekler verilmesi şarttır. Bu destekler neler olabilir?
Örneğin; enerji veya enerjiye dönüşen destekler. Glikoz ya da glikoza dönüşen katkılar verilebilir. Monopropilen glikol, gliserin, sodyum propionat gibi propionatlar glikojenik ön maddelerdir. İnekler bu maddelerden enerji elde etme yeteneğine sahip hayvanlardır. Ayrıca kobalt, niacin de verilmelidir.
Diğer yandan doğum öncesinden başlamak suretiyle çinko, selenyum gibi izmineraller, methionine başta olmak üzere aminoasitler önemli destekler olarak sıralanabilir. E vitaminini de unutmayalım. Özellikle bu günler içerisinde Saccharomyces cerevisiae boulardii (SCB) içeren canlı mayaların yemlere katılması tavsiye edilir.
İneklere verilen desteklerin aynı zamanda buzağılar için de yararlı olacağını aklımızda tutalım.
Doğumu takiben hızla zayıflayan ve vücut kondisyonlarını yitiren inekler hastalıklara yatkın olurlar ve döl tutmaları gecikir. Doğum sonrası enerji takviyeleri yapılması bu sorunları engelleyecektir.
Özet olarak; verimli, dayanıklı inekler için kuru dönemden başlayarak enerji ve kalsiyum eksikliğine karşı önlemler almamız, inekleri asidozdan korumamız, kesinlikle bozuk silaj vermememiz dikkat edilmesi gereken hususlardır.
İnekleri sıcak stresinden korumak başlıca işimiz olmalıdır.
Anne adayı ineklere ve tüm sürüye klostridyum perfringens aşısı yapılması büyük yararlar sağlayacaktır.
Yukarıda adı geçen katkıları ineklere sunmak onların da bize bol süt vermesi için gereklidir. Bu katkılar sayesinde doğum sonrası en kısa zamanda döl tutmaları da mümkün olacaktır.