Hayvancılık sektörümüz 2015’ten 2016’ya bazı problemlerle girdi. Başlıca problemleri sayarsak; Şap Hastalığı, basının Afrika Hastalığı adını verdiği LSD (Sığır Çiçek Hastalığı, Sığırların Nodüler Ekzantemi) ülke çapında yayıldı. Diğer iki konu ise; çiğ süt fazlalığı, kırmızı et kıtlığı.
2015’ten devreden iki bulaşıcı hastalık bize hayvan hareketlerinin önemini bir kez daha hatırlattı. Büyüklerde hayvan kayıpları fazla olmamakla birlikte, özellikle şap hastalığından dolayı buzağı kayıplarımız oldu.
Ülkemizin daha önce tanışmadığı A- NEP 84 tipi NEPAL ŞAPI zaten kaybettiğimiz buzağıların kaybını arttırdı. Bu arada büyük sığırlardan kayıplar olduğu gibi, ekonomik kayıplara da neden oldu.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Çelik;Karacabey’deki bir ödül töreninde yaptığı konuşmada çiğ süt arzında fazlalık olduğunu söyledi. Çiğ süt fiyatları, bilindiği gibi, artmadı.
Arz-Talep dengesi arz yönünde bozulmuştur. Çiğ süt fiyatları Ulusal Süt Konseyinde (USK) belirleniyor. USK içinde piyasanın tüm oyuncuları temsil ediliyor. Aslına bakarsak; çiğ süt fiyatlarını “piyasa” belirliyor. Ne yazık ki; çiğ süt fiyatları dalgalı bir seyir izlemektedir. Süt üreten çiftlikler kötü günlerde ayakta kalabilmenin, varlıklarını sürdürebilmenin derdine düşmüşlerdir.
Ancak; yem ve süt fiyatları üreticinin doğrudan doğruya elinde olmayan iki önemli konudur. Bu kötü manzara zaman zaman karşımıza çıkmaktadır.
Süt fiyatlarının tatmin edici seviyede olması, tabii, en çok istenen durumdur. Ama; böyle olmadığını, yem /süt paritesinin bazı dönemler bozulduğunu biliyoruz. Ayakta kalabilmek, özellikle böylesi kriz dönemlerinde varlık sürdürebilmek için süt/yem dışındaki konulara da önem vermek şarttır. Süt sığırcılığında kaybetmeyen kazanır. Yani süt, döl ve buzağı kayıplarının kesinlikle önlenmesi, bunun başarılması için de ayrıntılara dikkat edilmesi gerekir.
Diğer konu ise; kırmızı et kıtlığıdır. Geçen yıl canlı hayvan ve bir miktar et ithal edildi. Bu yıl ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Geçen yıl ithal edilen besilik danalar sayesinde bir süre durumu yönetebiliriz. Kalıcı çözüm için bir şeyler yapmak gerekecektir. Şu anda DAP, KOP, DOKAP, GAP bölgelerinde uygulanan etçi ırklarla melezlemeye prim verilmesi yöntemi çok benimsenmiş gibi görünmüyor.
Kesinlikle et tedarik zincirinde besiye uygun dana yetiştiren “cow and calf = inek, buzağı” metodu desteklenmelidir.
Zincirin eksik halkası budur. Fakat devletin yol göstericiliği ile destekleri olmadan bu yönde atılım olmaz. Süt hayvancılığının “süt” geliri vardır. Ayrıca; devlet sütün her kilogramı için destek vermektedir.
İnek-buzağı işletmesi yapmayı düşünen biri için her ikisi de eksiktir. Bu yöntemde sütü buzağı içer. Et olur. Süt satmadığı için bu işletmeye devletin “süt primi” yardımı da yoktur.
Bu durum girişimcilere cesaret vermemektedir. Girişimcileri yüreklendirecek bir destek sistemi olsa karkas ağırlık ortalamamız yükselecek, et tedarik zincirimiz tamamlanacak, yediği yemi ete çeviren danalarımız olacaktır.
2016’da bu sorunlar çözülecek midir?
Hepsinin çözümü bir yıl içinde mümkün değildir. Ancak; her şey başlamakla olur. Aynı işler, aynı şekilde yapılırsa, hep aynı sonuçlar alınır. Doğru kararlar alınıp, adımlar atılırsa ileride işlerin düzelmesi için umut vardır.